24 Nisan 2013 Çarşamba

KAHVEHANE

Kahvehane

İstanbul'da bir kahvehane. (1905)

Kahvehane, (Fransızca/Portekizce: café; İspanyolca: cafetería ya da café; Italyanca: caffè, Almanca: Café ya da Kaffeehaus, Türkçe: Kâve, Kıraathane ya da Arapça:Kahwa). Çeşitli sıcak meşrubatların ve tütün ürünlerinin (örneğin: nargile) tüketildiği, masa oyunlarının oynandığı, sohbet edilen ve farklı aktiviterin yapldığı mekân. Kafeteryalardan ve barlardan farklı olarak hafif yemekler yer almaz ve alkollü içeceklere yer verilmez. İslam ülkelerinde kâveler(kahvehaneler) oldukça yaygındır ve bayanların girmesi yasaktır, medeniyete ters oluşumdur, günümüzde sayıları gittikçe azalmaktadır, yerini ailelece girebilen kafelere bırakmaktadır.

Tarihçe 

Kahvehane'de bir meddah.

16. yüzyıldan beri, kahvehane Orta Doğu ülkelerinde erkeklerin toplandığı kahve gibi içecekler tükettiği, sohbet ettiği, kitap okuduğu ve çeşitli masa oyunları oynadığı yerlerin başında gelir. 1550'lerde de İstanbul'dan ilk kahvehane açıldı, kısa sürede yakın ve uzak çereye yayıldı. 17. yüzyılda, kahvehane Osmanlı Devleti sınırlarının dışında avrupa'da hızla görülmeye başlandı ve kısa zamanda popüler oldu.
Avrupa'da ilk kahvehane 1645'te Venedikte açıldı, daha sonra 1650'de Londra'da Jacob adlı bir yahudi tarafından ilk kahvehane inşa edildi.

Kısa zaman içerisinde kahvehane sayısı hızla arttı, kahve içmek ve yarenlik etmek amacıyla buralarda toplanan muhtelif zümrelerden ve değişik kültür seviyelerinden insanlar, çok hızlı gelişen bir kültürel birikim ortamı, sosyalleşme mekânı, siyasî iktidar karşısında seslerini duyurabildikleri bir kamusallık meydana getirdiler. Ancak, Osmanlı geleneksel toplum kültürünü şekillendiren saray, medrese ve cami dışında, “sivil” bir anlayışla ortaya çıkan kahvehane, XVI. ve XVII. yüzyılların İstanbul’unda, pek sık rastlanmayan bir tepkiyle karşılaştı. ‘Miskinlerin buluşma mekânı ve fitne yuvası’ olarak görülen kahvehane, başta iktidar olmak üzere toplumun çeşitli kesimlerinin tepkisini çekti. 1567 yılında başta Suriçi İstanbul olmak üzere İstanbul’daki bütün kahvehaneler kapatıldı. Hatta IV. Murat, bu gerekçelerle kahvehaneleri top yekûn kapatmaya yönelik şiddetli ve kapsamlı girişimlerde bulundu. Sadece Eyüp ve çevresinde 120 kahvehane kapatıldı. XVI. yüzyılın ikinci yarısında ve XVII. yüzyılın ilk yarısında ‘tehlikeli yerler’ olarak görülen kahvehaneler ‘külliyen’ kapatılırken XVII. yüzyılın ortalarından itibaren otorite, ‘tehlikeyi’ önlemek için toptan kapatmak ve yıkmak yerine, yekdiğerlerine ‘ibret olsun’ babında tek tek bazı kahvehaneleri kapatarak bir tür yıldırma siyaseti takip etti.

Ancak kahvehanelerin sayısı günden güne artmaya devam etti. Kanuni Sultan Süleyman’ın hükümdarlığının son dönemlerinde İstanbul’da 50 kahvehane bulunduğu belirtilirken, bu sayı, XVI. yüzyılın sonunda altı yüze ulaştı. XIX. yüzyılın başlarında ise 2.500’lere kadar çıktı. Hem sayı olarak, hem de itibar olarak kahvehanelerin önemi arttı. Kahvehane zaman içerisinde mevcut kültürel ve toplumsal hayatın içerisine dâhil olmayı başardı. Kültürün üretildiği ve tüketildiği bir mekân haline geldi. Birçok değişikliklere uğrayarak hayatiyetini devam ettirdi. Her ne kadar sadece erkek sosyalliğini barındırsa da Osmanlı şehrindeki kamusal yaşamın önemli bir kısmını oluşturdu. İlk başlarda marjinal bir yenilik olarak görülen kahvehane, çok geçmeden normalleşti ve toplumun ekonomik, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılayan merkezî bir konuma geldi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder