Mırra: Güneydoğu Anadolu’nun acı kahvesi. Mırranın hazırlandığı büyük
özel cezvenin adı ‘Gümgüm’dür. İçine yarım kilo kahve atılıp iki saat
boyunca kaynatılır, 20 dk. süzülür, ardından bu karışım, tekrar yarım
kiloluk kahve eklenmesi ve iki saat boyunca kaynatılması suretiyle
tekrar süzülür. Bu işlem birkaç kez devam eder.
Anadolu kültürü ve Mezopotamya kültürünün kesiştiği; peygamberler şehri Urfa ve çevresinin kokusunu değiştiren mırra, doğudaki efsanesini korumakla birlikte, batıda ki kahve tutkunlarıyla buluşmak üzere restoran ve kahvelerde yer almaya başladı.
Anadolu kültürü ve Mezopotamya kültürünün kesiştiği; peygamberler şehri Urfa ve çevresinin kokusunu değiştiren mırra, doğudaki efsanesini korumakla birlikte, batıda ki kahve tutkunlarıyla buluşmak üzere restoran ve kahvelerde yer almaya başladı.
Konakları, bakırcıları, mistik
havası, acı kebapları, geleneklerine bağlı insanları ile yüzyıllarca
uygarlıkların beşiği olmuş kutsal kent, törenler eşliğinde sunduğu acı
kahvesini babadan oğula aktarıyordu. Özellikle ağır yemeklerin
sonrasında sindirimi kolaylaştığı için içilen mırra artık batıdaki hızlı
yaşama kendini kaptıran kişilerin keyif anlarına karışıyor. Mırra
kelimesi Arapça’da çok acı anlamında kullanılan mur’dan türetilmiş.
Acılığı ve koyu olması sebebiyle kulpsuz ufak bardaklarda, az miktarda
konularak içiliyor. Mırra için özel bir kahve çekirdeği kullanılmıyor.
Mırranın özelliği yapımında harcanan emek ve efsanelerle dolu doğu
şehrine yakışır örfünde gizlidir. Kahve çekirdeklerinin kavrulmasıyla
mırranın hikâyesi başlar. Kahve ustası, çekirdeklerin rengine bakarak
kavurma işinin bitmesine karar verir. Kavrulan çekirdek kahvesi “Dibek”
adı verilen havanlarda dövülür. Günümüzde dövme işlemi için kahve
değirmenleri ve kahve makinelerinin kullanımı yaygın. Dövme işleminden
sonra mırra için en zahmetli ve önemli kısım olan kaynatma işlemi
başlar. “Güm güm” adı verilen büyük cezveye konan kahveye su eklenerek
kaynatma işlemi başlatılır. Kaynatma işlemi o kadar uzun sürer ki, bir
kilo kahveden yüz gramdan daha az içimlik kahve kalır. Kahve telve haline geldiğinde
ateşten indirilerek dinlenmeye bırakılır. Demlenen kahve “Mutbak” adı
verilen ikinci bir güğüme aktarılır. Kahve çekirdeği ve su ilave
edilerek kaynatma işlemi tekrar başlar. Bu işlem mırranın şerbet halini
alması olarak isimlendirilse de mırranın yapımında ve sunumunda
kesinlikle şeker kullanılmaz. Kahvenin özü kalana dek kaynatılması
işlemi defalarca tekrarlanır. Eski ustalar bu işlemi kömür ateşinde yedi
defa tekrarlarmış. Her kaynatma işleminde güğümler bir küçük boylu
olanla değiştirilir. Pekmez kıvamına erişmiş mırra şişelere konularak
saklanır. İkram edilmeden önce bakır işlemeli, Osmanlı tuğralı ibriğe
aktarılan mırraya güzel koku vermesi maksadıyla “Kakule” eklenir.
Kakule, Güney Asya kökenli zencefil familyasından bir bitkinin
meyvesinden çıkan tohumdur. Safrandan sonra en pahalı baharlardan olan
bu bitki Türkiye’de yetişmiyor. Isıtılan mırranın misafirlere sunumu da
yapılışı kadar gelenekseldir. Üzeri işlemeli ibrik ya da cezve servis
eden kişinin bir elinde diğer elinde ise kulpsuz fincan yaş olarak
büyükten küçüğe doğru sırayla sunulur. Misafir tek seferde içmesi
gereken mırradan en fazla iki defa içebilir. Mırrayı içmeyi red etmek
nasıl ev sahibine saygısızlık olarak kabul ediliyorsa mırrayı iki
defadan fazla istemekte büyük bir saygısızlık olarak kabul edilir. Konuk
kahve fincanını servis yapan kişiye fincanın ağzını eliyle kapatarak
geri verir. Fincanı yere, masaya bırakmak
kahveyi verene hakaret sayılır. Konuk, adetlere göre, mırrayı ikram eden
kişi bekârsa evlendirmekle, evliyse mırra fincanını dolduracak kadar
altın vermekle yükümlüdür.
Geleneklerine bağlı yaşayan yöre halkına göre mırranın kuralları
kesindir; hala uygulandığından ötürü bölgeyi ziyarete gelen konuklar
rehberler tarafından uyarılırlar.
Mırranın adı, tadı kadar acı olmasına rağmen anlamı derindir ve
Anadolu toprağı kadar kutsaldır. Herkes mırra yapamaz, herkes
misafirlerine mırra ikram edemez. Babadan oğula aktarılan zor zanaat
mırrayı konağında ikram etmek isteyen kişi, komşu yörenin ileri
gelenlerini konağına davet etmek ve misafirleri yemek şöleniyle
ağırlayarak mırra için destur(izin) istemek durumundadır. Mırrayı her
zaman içmekte mümkün değildir. Misafir geldiğinde, sıra gecelerinde,
düğünlerde, taziye evinde, sünnet ve bayramlarda ikram edilen mırra
zengin konaklarında özel kahveciler tarafından ikram edilir. Usule göre
misafir geldiğinde ve kalkmadan önce sunulur. Halk arasında mırranın
ikinci kez ikram edilmesine: “Kovma” denilir.
Geleneksel tatlara ilgi duyanlar ya da sert kahveye hayır
diyemeyenler İtalyan Espressosuna yakın tadla anılan mırrayı İstanbul’un
Tophane semtinde tadabilirler. Öğütülmüş hali Urfa’dan getirilen ve
antika Osmanlı fincanlarında sunulan mırrayı içerken fincanınızı
karşınızda bekleyen kahvecinin eline vermeyi unutmayın…
Toprakları efsanelerle dolu olan Türkiye’de halk arasında “Bir
kahvenin kırk yıl hatırı vardır” denmesinin ne kadar doğru olduğunu
mırranın hikâyesinden anlayabiliyoruz. Kahve çekirdeğinin anavatanı
neresi olursa olsun Anadolu ‘ya yayılmış büyülü kokusunun özgün hikâyesi
nesilden nesile aktarılıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder