28 Nisan 2013 Pazar

TAT VE KOKU

Çikolatanın müthiş kokusu. Yiyeceklerin verdiği tensel haz. Kokular bizi görünmez bir sisle kuşatıyorlar. Çok eski anıları uyandırabiliyor, hatta karşı cins ile aramızda çekim yaratabiliyorlar. Bu yazımızda, hem tadacağız hem de koklayacağız.

Diğer bütün canlılar gibi etrafımız kokularla çevrilidir. Koku düşünme biçimimizi, verdiğimiz tepkileri ve hislerimizi etkiler. Her insanda muhteşem biçim ve boyutlarıyla farklılaşan burun, bu olağanüstü duyu alemine açılan bir kapıdır. Aldığımız nefes ile burun etrafımızdaki kokuları algılayan elektronik bir sensör gibi çalışır ve topladığı bilgiyi doğrudan beyne iletir.

Enfes bir yemek, güzel bir sohbet kahve eşliğinde. Tüm bunların anahtarı burunlarında saklı. Kokular, o akşamın nasıl geçeceğini belirleyebilir. Onların iştahını açabilir ve yemekten aldıkları zevki artırabilir. Bedenlerinden yayılan kokularsa birbirlerine verecekleri tepkileri belirler. Koklama duyuların en ilkel olanıdır. Çevreyle aramızdaki basit bir kimyasal tepkimedir. İlkel olmasına rağmen bize pek çok bilgi iletir. Etrafımızdaki hava, koku molekülleri ile yüklüdür. Bir fincan kahveden yayılan görünmez buğu, havaya kahvenin o müthiş aromasını taşıyan moleküler yayar.

Koku Burun ve Beyin
Koku, Burun ve Beyin
Bu moleküller bize çarpar ve etrafımızı sarar, burnumuzdan içeri çektiğimiz hava ile birlikte beyin tarafından koku olarak algılanır. İçimize çektiğimiz havanın çoğu akciğerlerimize gider. Ancak bunun %5'i hemen beynin hemen altında yer alan burnun üst kısmına gider. Burada nemli doku katmanları geçen havayı ısıtır. Buğu burun geçitlerinden ilerleyerek beyinden sadece yarım santimetre uzakta olan, sinir uçlarıyla dolu bir bölgeye ulaşır.

Koku molekülleri mukozada çözülür ve kıllı alıcılara takılırlar. Kat kat büyütüldüğünde bu bölge bir mercan resifine benzer. Posta pulu büyüklüğündeki bir alanda 5 milyon koku hücresi bulunur. Koku hücreleri molekülleri algılamak üzere hazır beklerler. Kokuyu molekülün şekli belirler. Farklı şekiller farklı kokular olarak algılanır.

Bir koku hücresi molekül yakaladığında, ince bir kemik tabakasını aşarak, elektronik bir sinyali doğrudan beyne gönderir. Diğer hiçbir duyu, bu kadar doğrudan beyne erişmez. Tat molekülleri neredeyse sonsuz çeşitliliktedir. Yemeklerden algıladığımız koku neyin yenilebilip, neyin yenilemeyeceğini gösterir. Bizi tehlikeden haberdar edebilirler. İster bir yaz günü açmış güllerin güzel kokusu olsun ister güneşte çürüyen çöplerin pis kokusu. Tepki vermemiz için birkaç molekül yeterlidir. Hassas burnumuz koku almaya yaramasının yanı sıra önemli bir görevi daha yerine getirir. Tat almada kullandığımız ana organdır. Yiyeceklerden zevk almak ve neyin yenilip yenmeyeceğini anlamak için bütün duyularımızı kullanırız.



Dil ve Dilin Acı Tatlı Tuzlu ve 
Ekşi Algılayan Kısımları
Dilin Acı Tatlı Tuzlu ve Ekşi Algılayan Kısımları
Parlak kırmızı çileklerin görünüşü ve kokusu ağzımızı sulandırır. Olgunlaşmamışsa bir çıtırtı duyarız. Ağızdaki kaygan his fazla olgunlaştığını gösterir. Bir çileği sadece görmek bile iki kez düşünmenizi sağlayacaktır. Yemek yemek bütün duyular için bir ziyafettir. Ama tatma ve koklama duyuları ön plandadır. Bu yiyeceklerin her biri, onlara benzersiz tatlarını veren düzinelerce tat molekülü içerir. Yiyecek ağza girdiği an dilimiz ve dişlerimiz onu uzun bir yolculuğa çıkarır. Sindirimi kolaylaştırmak için yiyeceği parçalarlar. Yiyecekleri bir uçtan diğerine çeviren dil en önemli görevi üstlenir. Yiyecek iyice ezildikten sonra, dil onu yutması kolay olsun diye sıkıştırılmış bir top haline getirir. Dilin pürüzlü yüzeyinin altında bir dizi alıcı gizlenmiştir. Bu alıcılar, yemeğin kıvamı sıcak ya da soğukluğu ve tadı hakkında bilgi toplarlar.

Mikroskop altında dilin gizli dünyası, gözler önüne seriliyor. Tat tıpkı koku gibi kimyasal bir duyudur. Burada bir tat alıcısı, tat moleküllerini, yakalamak için pusuda bekliyor. Dilin her kısmının belli bir görevi vardır. Dil sadece 4 farklı tadı tespit edebilir. Arka kısım acıyı, yanlar ekşiyi, ön kısım tuzluyu ve dilin ucu tatlıyı algılar.

Tatlıya sadece dilin ucu duyarlı olduğundan, dondurma yalandığında fazladan keskin bir tat bırakır. Ama fazla yalanırsa, tat tomurcukları uyuşur ve tat ortadan kalkar. Dil ön planda olabilir, ama tat almada kullanılan tek organ değildir.

Naneli şekerden zevk almanın en iyi yolu onu kırarak yemektir.

Açığa çıkan buğu, boğazın arka kısmına, burnun en üstündeki yoğun alıcılara sürüklenir. Nane tadını orada alırız. Sadece nanenin değil, her tür yiyeceğin buğusu koku hücrelerimize hücum eder. Tat olarak algıladığımız şeylerin yüzde 90'ı aslında kokudur. Koku duyusu tat duyusundan 10 bin kat daha hassastır. Nezleyken fazla tat alamayız çünkü yiyeceklerin kokusu tıkanmış burnumuzdan giremez. Bütün tatma işlemini koku harekete geçirir. Ağzımızı sulandıran kokudur. Lezzetli bir şey kokladığımızda dilimizin altındaki bir tükürük bezi harekete geçer. Tükürük yiyeceği sindirmemize yardımcı olur ve tadını almamız için gereklidir. Sulu tükürük tat moleküllerini eriterek dilimizdeki tat tomurcukları ile tepkimeye girmesini sağlar. Ağzımız kuru iken tat alamayız. Tatmada kullanılan üçüncü bir duyu daha vardır.

Kaynak: http://www.coreklen.com/2009/03/tat-ve-koku.html#ixzz2RmM4kskH
Sadece kaynak gösterilerek kopyalanabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder