|
Bir fincan kahve'nin 40 yıl hatırı vardır
denir
ya bu söz kahvenin ağaçtan fincana gelene kadar geçirdiği zorlu
yolculuk sebebiyle söylenmiş olsa gerek.
Kahvenin fincana ulaşana
kadar başından geçenleri kısaca sıralamaya çalıştım...
Kahvenin Yetiştirilmesi:
Kahve,
tropik iklim isteyen, yüksekleri seven, zor yetişen narin bir
bitkidir. Kahve ağacının
yetiştirilmesi fidanlıklarda başlar. Özel saksılara dikilen
tohumlar gölgede ve bol suyla yetiştirilir. Kahve
ağacı ömrünün ilk bir kaç yılını bu fidanlıklarda saksıda
geçirir.
İklim koşullarına, özellikle güneşe dayanacak yaşa geldiğinde
toprağa ekilir. Kahve ağacı 3-4 yaşında meyve vermeye başlar.
Boyuı 8-10 mt. büyüyebilir. Ancak
meyvelerin eşit dağılımı ve toplama kolaylığı için boyu 2
mt. olacak şekilde budanır. Meyve vermeden önce yasemin benzeri
güzel
kokan beyaz çiçekler açar. Bu çiçekler 7 - 11 ay içinde kahve
meyvesine dönüşür.
Şaraplık üzümde olduğu gibi
kahvede de her ülkenin, tarlanın ve
yılın ürünlerinin tadı, kokusu, yağ ve asit oranları
değişklik gösterir. Ancak esas olarak iki çeşit bitki vardır: Arabica
ve Robusto.
|
Arabica, Habeşistan'da ilk
keşfedilen ve buradan, kahve
yetiştirilen diğer bütün ülkelere yayılan bitkidir. Zor
yetişir. Hastalıklara ve iklim şartlarına çok duyarlıdır.
Buna karşılık tadı ve kokusu çok daha iyidir. Bu nedenle
tercih edilir. Kahve tüketiminin
%70'i Arabica bitkisinden karşılanır.
|
|
Robusto ise daha dayanıklı ve son yüzyıl içinde
yetiştirilmiş
yeni bir türdür.
Robusto daha çok standart kalite hazır kahve
(instant cofee) için
kullanılır. Diğer tüketimlerde ve bazı "Gold"
kalite olarak
satılan hazır kahvelerde ise sadece Arabica veya
Arabica-Robusto harmanları kullanılır.
Robusto' nun kafein
oranı Arabica' nın iki katı kadardır.
|
Kahvenin Toplanması:
Başlangıçta yeşil olan kahvenin meyvesi olgunlaştığında
kırmızı renk alır ve her meyvenin içinde iki adet kahve
çekirdeği
bulunur. Parlak kırmızı renge ulaşan meyvelerin toplanması
gerekir.
Bir daldaki tüm meyveler aynı anda olgunlaşmaz. Bu sebeple
toplama
genellikle elle yapılır. Her 8-10 günde bir toplayıcılar sadece
olmuş meyveleri toplarlar. Bu çok zahmetli, pahalı ve yoğun
işçilik
gerektiren bir işlemdir. Bir çiftçi elde ettiği hasılatın
yarısı kadarını toplama masrafı olarak öder.
Çekirdeklerin
Soyulması:
Her kahve meyvesinin kırmızı dış kabuğu altında etli bir
orta kat ve onun altında da çamur kıvamında parenkima denilen
bir kat vardır.
Bu katların altındaki çekirdekler dışta parşömen zar ve
sonra gümüş zar denen iki ince zarla daha çevrilmiştir. Bütün bu
katların soyulup çekirdeklerin ortaya çıkarılması işlemine
çekirdeklerin soyulması
denir. İlk etapta meyvenin dış kabuğu, etli kısmı ve parenkima
katı
soyulur. Bu işlem
için iki değişik yöntem uygulanmaktadır:
Kuru Yöntem:
Toplanan meyveler
güneşte kurutulunca ilk üç kat soyulur. Bu işlem bir kaç hafta
sürer. Çürümeyi önlemek
için meyveler sık sık çevrilir ve nemlenmesin diye geceleri ve
yağmurlu havalarda üstleri örtülür. Kahve çekirdeklerinin nem
oranı %11 seviyesine geldiğinde kurumuş demektir ve işlenmek
üzere
fabrikalara yollanır. Bu safhada etraflarındaki ince zar
nedeniyle
kahve çekirdeklerine parşömen denir. Kuru yöntemle soyulmuş olan
çekirdeklerin
fabrikalarda ayıklanması gerekir.
Islak Yöntem:
Önce meyveler bir makinanın silindirleri arasında
ezilerek en dış kabukları soyulur. Sonra yıkanır ve su
kanallarından
geçirilirek su yüzüne çıkan hafif çekirdekler ayıklanarak
atılır. Kalanlar elekten geçirilerek küçük boylu
olanlar ayıklanır. Ayıklanmış çekirdekler fermantasyon
tanklarına
alınır ve bu tanklarda 48 saat bekletilir. Bu işlemin
amacı çekirdeklerin üzerindeki parşömen zardan önceki kabukların
çürütülerek soyulmasıdır. Tanktan alınan çekirdekler
tekrar yıkandıktan sonra güneşte nem oranı %11 olana kadar
kurutulur ve ayıklanmış parşömen çekirdek elde edilir.
Çekirdeklerin Ayıklanması :
Parşömen
kahvenin geriye kalan zarları da fabrikalarda makinelerle
soyulur. Bundan sonra parlatılır, boylarına, ağırlıklarına ve
şekline göre ayıklanarak
ihraç edilmek üzere ambalajlanır. Fabrikalarda ayıklama işlemi
sadece kuru yöntemle soyulmuş çekirdeklere uygulanır. Çünkü ıslak
yöntemle soyulan çekirdekler zaten ayıklanmıştır. Ayıklama
işleminin amacı çok
kurumuş, çürümüş yada böceklerden zarar görmüş çekirdekleri
ayırıp atmaktır. Çekirdekler önce elekten geçirilerek boyları çok
küçük
olanlar atılır. Sonra ağırlıkları az olanlar ayrılarak atılır.
(Çekirdeğin gerektiğinden hafif olması az gelişmiş yada böcekler
tarafından zarar verilmiş olduğunu gösterir). Bir çok ülkede
kaliteyi sağlamak için ayıklamanın en son aşaması elle yapılır.
Bu aşamada da rengi ve şekli uygun olmayan çekirdekler
ayıklanır.
Bu işlemden sonra kahve, yeşil çekirdek adını alır ve 60
kiloluk çuvallarla ihraç edilir. Dünyada
yıllık yeşil çekirdek üretimi yaklaşık 7 milyon tondur.
Kavrulma ve Harman:
Bundan sonra kahve işlenip paketleneceği
tesislere ulaşır. Burada
çekirdekler önce kahve uzmanları tarafından kalite kontroluna
tabi
tutulur. Her tarlanın ürününden örnek olarak alınan çekirdekler
kavrulup kaynatılarak kahve tadımcıları tarafından ayrılır. Bu
ayrımda uzman tadımcılar değişik çekirdeklerin ne oranda
karıştırılacağına ve bu karışımların ne kadar kavrulacağına
karar verir ve harman (Blend) oluşturulur. Kahve
tadımcılığı şarap
tadımı gibi tecrübe gerektiren çok zor bir iştir. Usta
tadımcılar bir günde 200 kadar değişik kahve tadımı
yapabilirler.
Kahve'nin kavrulması en önemli aşamalardan
biridir. Kavrulan çekirdekte
kahvenin kokusu, tadı ve yağları çekirdeğin dış yüzeyine doğru
çıkar.
Çekirdek kavrulurken su kaybederek hafiflerken hacmi iki katı
kadar büyür.
Kahveye rengini veren işlem de kavurmadır. Bu işlem sırasında
çekirdeklerin
eşit oranda kavrulması için sürekli çevrilmesi gerekir.
Kavrulmuş
çekirdeklerin çok beklemeden tüketiciye ulaşması gerekir. Taze
kahve demek yeni kavrulmuş kahve demektir. Aynı çekirdeğin
değişik
sürelerde kavrulması ile değişik renk, tad ve kokulu kahve elde
edilir.
|
Az
kavrulmuş: Cinnamon roast
Açık tarçın renk, fındığımsı tad,
yüksek
asidite
|
|
Orta
kavrulmuş: City roast, American roast,
Breakafst roast
Kestane rengi, az yağ,
çikolata-karamel
tadında, kahve lezzeti dorukta.
|
|
Çok
kavrulmuş: Espresso roast, Continental roast
Koyu kahverengi, yüzeyde bol
miktarda yağ,
sert aromalar baskın.
|
|
En çok
kavrulmuş: French roast
Siyah ve çok yağlı, isli, acı lezzet.
|
|
Kahvenin Çekilmesi:
Kahvenin pişirilmeden önceki son aşaması
çekilmesi, yani çekirdeklerin
ezilerek toz haline getirilmesidir. Kahvenin ne kalınlıkta
çekileceği,
pişirileceği yönteme göre değişir.
Çekilme kalınlığının,
kahveyi pişirmek için kullanılacak
makinaya veya filtre çeşidine uygun olması gerekir. Kabaca
sıralarsam:
Güzel kahve pişirmek isteyenlerin bilmesi gerekenler:
Kahvenin pişirilmesi demek kokusunun, tadının ve renginin
istenen
oranda suya geçmesi demektir. Kahve ne kadar ince çekilirse
suya karışması
o kadar çabuk olur. Bu nedenle ince çekilmiş kahvenin kullanıldığı
pişirme şekillerinde kahvenin sıcak suyla teması daha kısa
tutulur.
Kahve hazırlanırken kullanılacak suyun ideal sıcaklığı 95-97
derece
olmalıdır. Daha soğuk suyla hazırlanan kahve tatsız ve kokusuz
olur
daha sıcak suda ise tercih edilmeyen tadlar ortaya çıkar ve köpük
yok
olur.
-Türk kahvesi hazırlarken
kısık ateşte, soğuk suyun kullanılmasının
ve kaynama noktasına gelmeden önce cezvenin bir kaç kez ocaktan
çekilmesinin
sebebi budur. Böylece kahve yeterli bir süre ideal sıcaklıktaki
suyla temas eder.
Alıştığımız Türk kahvesi için ince çekilmiş, orta kavrulmuş
kahve kullanılmalıdır.
Kahvenin suya karışmasını
kolaylaştıran bir diğer faktörde kavrulmasıdır. Fazla kavrulmuş
kahve suya daha çabuk karışır. Bu yüzden ideal tadı yakalamak için
kahvenin ne kadar kavrulmuş olduğunu, ne kalınlıkta
çekildiğini, pişirme süresini, su sıcaklığını ve kahve-su oranını
kontrol altında tutmak gerekir. Bunlardan biri değiştiğinde
kahvenin rengi, tadı ve kokusu değişir.
Kahvenin Saklanması:
Kahvenin tadını ve kokusunu belirleyen önemli bir faktör de
tazeliğidir.
Bayatlamış bir kahvede suya karışabilecek bir tad ve koku kalmaz..
Taze kahve, ağacından
yeni toplanmış kahve demek değildir. Yeni çekilmiş kahve demek de
değildir.
Taze kahve yeni kavrulmuş kahve demektir. Yeni kavrulmuş kahvede
tat ve
kokular en üst düzeydedir. Kahvenin tazeliğini koruması için hava
ve
ışık almayan kaplarda serin bir ortamda saklanması gerekir. Buna
rağmen
oda sıcaklığında saklanan kahve 1-2 haftada bayatlar. Bu yüzden
kahve
alırken bir haftada tüketeceğinizden fazlasını almayın. Haftalık
ihtiyacınızdan fazla kahveniz varsa bunu hava geçirmeyen küçük
torbalarda buzlukta
bir kaç ay saklayabilirsiniz. Ancak kahveyi buzluktan çıkardıktan
sonra kullanmadığınız
kısmını tekrar buzluğa koymayın. Yine hava-ışık almayan bir kapta
oda sıcaklığında saklayın. Kahveyi evde çekme imkanınız varsa
çekirdek
olarak saklamak ömrünü uzatır.
Zeki Berk |
|
"Hazır Kahve", "Soluble Coffee" veya "Instant
Coffee" gibi bir çok ismi olmasına rağmen biz kendisini neskafe
diye biliriz. Biliriz de, nasıl üretilir? kim keşfetmiştir? bunu
da
bilmek isterseniz yazının devamını okuyunuz...
Hazır kahve üretimi, klasik
şekilde işlenmiş kahve çekirdeklerinin
kavrulup çekildikten sonra sıcak suyla karıştırılıp dev tanklarda
çok koyu bir kahve olarak hazırlanmasıyla başlıyor. Daha sonra bu
kahve defalarca filtrelerden geçirilip süzülerek içindeki suda
erimeyen kahve parçacıkları ayıklanıyor. Ardından da bu çok koyu
kahve tamamen kurutuluyor. Geriye kalan toza hazır kahve deniyor.
Hazır
kahve çeşitleri arasındaki kalite farkları kurutulma sırasında
ortaya çıkıyor. Genel kabul görmüş üç çeşit kurutma yöntemi
var.
Spray
kurutma: Basınçla spray edilen kahve sıcak hava akımından
geçirilerek
kurutulur. Geriye ince bir hazır kahve tozu kalır.
Topaklandırma
: Yukarıdaki gibi kurutulan toz, az miktarda suyla
karıştırılarak
tozların yapışıp küçük topaklar oluşması sağlanır. Daha sonra
bu topaklar yine sıcak hava ile kurutulur.
Dondurarak
Kurutma: Konsantre kahve önce kaskatı dondurulur. Daha sonra
bu kahve buzu değirmende ufak parçacıklar olacak şekilde kırılır.
Sonrada vakumlu bir ortamda ısıtılarak buz kristalleri kurutulur.
|
Genellikle
"Gold" kalite diye satılan en makbul hazır kahve, dondurarak
kurutma yöntemiyle
yapılandır. Bu yöntemin diğerlerinden en önemli farkı düşük ısıda
yapılmasıdır. Bu sayede, fazla ısıyla ortaya çıkan koyu renk ve
acı
tad bu kahvede olmaz. Adamlar bu kadar uğraşmışlar. Siz de
kahvenizi
yaparken kaynar suyu üstüne boca edip tadını bozmayın. Suyu
kaynattıktan
sonra 30 saniye bekleyin sonra fincana dökün. Göreceksiniz
kahveniz
daha bir güzel olacak. Doğru yapılmış bir hazır kahve köpüklü
olur.
Tarihçesi:
Tahmin edebileceğiniz
gibi bu kahvenin mucidi Nestle firmasıdır. Nestle'de hazır kahve
yapma
araştırmaları 1930 yılında başlamış. Yedi yıl süren araştırma
sonucunda İsviçre'li bilim adamları Nescafe 'yi icat etmişler.
(Hani,
üç açılı diş fırçasını keşfederken, bilgisayar ekranının üstüne
vururlardı ya. İşte onlar). Bu grubun başındaki Max Morgenthaler'
de
tarihe Nescafe'nin mucidi olarak geçmiş. Satışı ilk kez 1938 de
İsviçre'de
başlamış. Sonra da bütün dünyaya yayılmış. Dünya savaşı falan
derken, satış patlaması ancak 1950 lerde yaşanmış. Bu gün her bir
saniye içinde 3,000 fincan
Nescafe içildiği tahmin edilmektedir. Şimdi siz de "Uydur uydur
yaz" dediniz degilmi? Hayır efendim, www.nescafe.com.tr
den baktım da yazdım.
Zeki Berk
|
|
French
Press, bir kahve pişirme yöntemidir. Ülkemizde son yıllarda
tanınmaya
başlanmıştır. Nerdeyse hazır kahve kadar kolay yapıldığı için
de hızla benimsenmeye başlamıştır. Kahvenizi french press
pişirmek
için, kalın çekilmiş kahve ve French Press kahve makinasına
ihtiyacınız
olacaktır. Makina dediysem böyle fişli, elektrikli falan değil.
Resimde görüldüğü gibi gayet basit bir makina. Büyücek bir
bardak
şeklinde bir sürahi ve ortasından geçen pistona bağlanmış yukarı
aşağı
hareket edebilen çelik bir filtreden oluşuyor.
|
Kahvenin hazırlanması :
|
|
Kapak ve filtreyi
çıkarıp bir kenara koyun.
|
|
Her fincan için (125 cl.) bir yemek kaşığı
(7 gr.) kalın
çekilmiş kahve koyun. (Makina küçükse 3 kaşık, büyükse
6 kaşık kahve koyun.)
|
|
Ayrı bir
yerde kaynatıp 30 saniye (baloncuklar kaybolana kadar) soğuttuğunuz
sıcak suyu ilave edin ve plastik veya tahta bir kaşıkla
karıştırın.
Not: Metal kaşıklar camı çizebilir.
|
|
Filtreyi yerleştirin
ancak aşağıya bastırmayın suyun yüzeyinde
kalsın ve 4 dakika kadar demlenmesini bekleyin. (*)
|
|
Filtreyi
yavaşça en aşağıya
kadar indirerek kahvenin suyla karışmasını
önleyin. Dikkat: filtre hızla bastırılırsa, sıcak kahve
makinadan fışkırabilir. Yanma ve örtü lekeleme facialarına sebep
olabilir.
|
Kahveniz
servise hazır.
Afiyet Olsun
|
| French press kahvenin tek kötü tarafı
demlenmesi için 4-5 dakika
beklerken kahvenin birazcık soğuması. Bu soruna karşı benim
tavsiyem şöyle: Kahve hazırlanmadan önce filtresiyle birlikte
makinanın içine kaynar su koyup biraz beklettikten sonra suyu
dökerseniz,
cam ve filtre ısınacak. Böylece demlenme sırasında daha az
soğuyacaktır.
Bir de bu makinanın termoslu modelleri varmış ama hiç
kullanmadım. |
Zeki Berk |
|
Filtre
kahve, yandaki resimdekine benzer bir makina kullanılarak
yapılır.
Üst kattaki plastik bölme içerisinde filtre bulunur. Bu filtre,
makinasına göre kağıt, metal veya plastik olabilir. Filtre
içerisine
orta kalınlıkta çekilmiş kahve konur. Makinanın su haznesindeki
su
ısındıkça filtre bölümüne damlamaya başlar. Kahveyle karışan
damlalar filtreden süzülerek alt kattaki kaba dolar. Bu kabın
sıcak
kalması için altında elektrikli bir ısıtıcı vardır. Filtre kahve
yaparken her fincan su (125 ml) için bir yemek kaşığı (7 gr.)
orta
çekilmiş kahve kullanılması tavsiye olunur. Kahvenin kağıt
filtre
için biraz daha ince metal filtre için biraz daha kalın
çekilmesi
gerekir.
Aşağıdaki
sebeplerden dolayı filtre kahve benim
terchim değildir:
|
Kahvenin tadı ve kokusunun bir kısmı filtrede kalıyor.
|
|
Filtreye
damlayan ideal su sıcaklığının 95-97
derece olması gerekirken, bir çok ev tipi filtre kahve
makinasında
bu ısı ancak 90 dereceye ulaşabildiğinden kahve tatsız ve
kokusuz oluyor.
|
|
Hemen
tüketilmezse alt haznede ısınan kahvenin
tadı ve rengi kısa sürede (20 dakika) bozuluyor.
|
|
Kağıt
filtre kullanan makinalarda her seferinde
yeni filtre takmak gerekiyor. Kağıt filtre extra maliyet ve
lojistik
sorun demektir. Ayrıca kağıdın beyaz olması için kullanılan
kimyasallar kahvenin tadını bozuyor..
|
|
Metal
filtre kullanan makinaların ise temizlenmesi
zor oluyor..
|
Filtre
kahvenin püf noktaları
|
Makinanız
kağıt filtreli ise beyazlatılmamış
kağıt filtre kullanın.
|
|
Kağıt
filtereye kahve koymadan önce makinayı kısa
bir süre boşa çalıştırıp, süzülen suyu atın.
|
|
Filtrenin
en dibinde kalan su süzülmeden kahveyi
alın.
|
|
Kahveyi
fincanlara koymadan önce karıştırın.
|
Zeki
Berk
|
Espresso
ince çekilmiş koyu kavrulmuş ve bir haznede biraz sıkıştırılmış
kahveden basınçlı sıcak suyun geçirilmesi ile hazırlanır.
Genellikle yandaki resimdekine benzer makinalar kullanılır.
Espresso
makinasında aşağıdaki bölümler bulunur:
|
Su
haznesi
|
|
Su ısıtıcısı
|
|
Pompa
|
|
Kahve
haznesi
|
Su haznesine
taze ve oda sıcaklığında içme suyu
konur. Makina açılarak özellikle metal kahve haznesinin iyice
ısınması
beklenir (el yakacak kadar). Beklemeye tahammül olmayan
durumlarda
metal kahve haznesi kaynar suyla yıkanarak yada kahve koymadan
boşa
bir kaç kez çalıştırılıp içinden sıcak su geçirilerek de
ısıtılabilir.
Bu arada espresso fincanları da bol kaynar suyla yıkanarak hatta
fincanların içinde kaynar su biraz bekletilerek iyice ısıtılır.
Daha sonra bir yemek kaşığı (7 gr.) kadar kahve espresso
makinasının
metal haznesine doldurulur ve birazcık sıkıştırılırak makinaya
takılır. Makinanın düğmesine basılarak pompa çalıştırılır ve
basınclı sıcak su (95 - 97 derece) kahve haznesinden geçerek
fincana
dolmaya başlar. Kahve yeteri kadar ince çekilmemişse su çok bol
akar
ve kahvenin tadını rengini alamaz. Çok ince çekilmişse su akamaz
veya çok yavaş akar bu durumda da çok koyu ve acı bir kahve
olur. Bu
sebeplerden dolayı espresso makinanıza en uygun incelikte
çekilmiş
kahve kullanmak çok önemlidir. Kahve haznesinden fincana akan
kahvenin
rengi ve akışı izlenmelidir. Başlangıçta koyu ve kalın köpüklü
kahve bir müddet sonra beyaza yakın sütlü kahve rengine döndüğü
anda makina kapanmalıdır. Bu süre yaklaşık 25 saniye kadardır.
İyi
bir espresso için bir Türk kahvesi fincanının 3/4 ü kadar
doldurmak
uygun olur. Bunu az buluyorsanız, kahve haznesini boşaltıtıktan
sonar tekrar kahveyele doldurup (daha büyük bir fincana) iki kez
espresso çekebilirsiniz ki biz buna "Double" diyoruz. Sıcak
bir fincan "Double Espresso" herzaman benim birinci tecihim
olmuştur.
Not: Yukarıdaki tarif (kullanım
talimatı)
yaygın olarak kullanılan yarı otomatik bir espresso makinasına
göre
yapılmıştır. Her makinanın kendine has kullanım talimatına
uyulmalıdır. Ayrıca pompası olmayan, bunun yerine elle çalışan
bir kolu olan manuel makinalar olduğu gibi kahveyi çekirdek
olarak
alıp espresso olarak veren tam otomatik makinalar da
mevcuttur.
Espresso İtalyan icadıdır. Adını hızlı
hazırlanmasından
almış olmasına rağmen makinanın ve bardakların ısıtılması, her
fincanın tek tek hazırlanması ve sonra makinanın
temizlenmesi de hesaba katılırsa pek öyle de hızlı ve pratik bir
yöntem
sayılmaz.
Espresso her zevke hitap edecek bir çok başka
kahve pişirme
çeşdinin de bazıdır. Bunlara bazı örnekler:
|
Double: İki tek espresso bir fincanda
servis edilir.
|
|
Cappuccino: Buharla
kabartılmış süt,
tek yeya double espresso ile karıştırılır. Üzerine kalın süt
köpüğü yerleştirilir. Tarçın veya çikolata rendesi ile
süslenir.
|
|
Macchiato: Bir fincan espresso üzerine
çok az buharla yapılmış süt köpüğü eklenir.
|
|
Americano:
Tek veya double espresso çok sıcak su
konmuş bir kupaya eklenir.
|
|
Latte:
Tek veya double espresso buharla
kabartılmış sıcak süt dolu bir kupaya eklenir.
|
|
Ristretto:
Espresso yaparken su yarısı
kadar kullanılır. Yani fincanın yarısına gelmeden makinadan
alınır.
Çok kuvvetli, konsantre ve nefis bir espresso ortaya çıkar.
|
|
Lungo:
Fincanın 2/3 ü değilde tamamı
dolana kadar beklenerek yapılan Espresso. Tadı acı olur.
|
Zeki
Berk
|
Süt kullanılarak
hazırlanan kahve çeşitlerinde genellikle köpürtülmüş ve
kabartılmış
süt kullanılır. Köpüklü kabartılmış sütün hazırlanması
tecrübe ister ve iyi hazırlanmış köpüklü sütle yapılan kahve
kendini belli eder. Köpüklü süt hazırlamanın iki yolu vardır.
Buharla köpürtülmüş süt:
Espresso makinalarının yanında bulunan sağa, sola dönebilen
ince uzunca boru, köpüklü süt hazırlamak için kullanılır.
Önce
buzdolabından çıkmış tercihan az yağlı soğuk süt geniş
ağızlı
ve fazla derin olmayan soğuk bir çelik cezveye konur.
Taşmayı önlemek
için cezve en fazla yarısı kadar doldurulmalıdır.
Buhar üfleme borusunun ucu 2 -3 cm kadar süt içine
daldırılır.
Makina buhar üfleme konumuna getirilir. Yukarıda köpük
oluştukça,
üfleme borusu biraz daha aşağı indirilirek hep süt yüzeyinin
altında kalması sağlanır. Borunun ucu sütün yüzeyine yakın
tutuldukça cezvenin üstünde kalın bir köpük oluşur. Yeterli
köpük
oluştuktan sonra sütü kabartmak için, boru daha derine biraz
açılı
bir şekilde daldırılarak buharın saat yönünde dönen bir
anafor yaratması sağlanır ve en fazla 65-70 derece (el
değmeyecek
kadar) ısınana
kadar süt kabartılır. Böylece üst kısmında kalın bir süt
köpüğü olan kabartılmış süt elde edilir. Bazı kahve
çeşitleri
için sadece köpüğü, bazılarında ise sadece kabartılmış süt
veya her ikisi kullanılır. Köpük cezvenin üzerinden geniş
bir
kaşıkla zedelemeden alınarak kullanılabilir. Köpüğe kaşıkla
dokunmadan önce 30 sn kadar beklemek gerekir. Bu işlemden
hemen
sonra buhar üfleyen borunun ucundaki parçayı temizlemek için
boşa
biraz buhar püskürtülür ve temiz bir havluyla silinir. Ya da
ucu
sökülerek iyice yıkanmalıdır.
Mikserle köpürtülmüş süt:
Buharlı bir süt köpürtme tesisatınız olmasa da sütü köpürtüp
kabartabilirsiniz. Önce az yağlı sütü çelik bir kapta bir
miktar ısıtın (70 derece kadar) ama kaynatmayın. Sonra da
elektrikli mikserle süt kabarıp köpüklenene kadar çırpın.
Zeki
Berk
|
|
Vakum
kahve 1830 larda Almanya'da keşfedilmiş bir kahve pişirme
yöntemidir.
"Vacuum Pot" denilen bir kahve makinasıyla pişirilir. Bu
makina, üst üste yerleştirilmiş iki kaptan oluşur. İki kap
birbirine hava geçirmez şekilde bağlanır ve aralarından bir boru
geçer.
Bu borunun üst kapta kalan ucunda bir filtre vardır. Borunun alt
kaptaki ucu kabın dibinden 1-2 cm kadar yukarıdadır. Alt tarafa
sıcak
su, üst tarafa da kahve konur. Alt taraftaki su ısıtıldıkça
artan
basınç sonucu su aradaki borudan geçerek üst tarafa dolmaya
başlar.
Üst kap dolunca ocak kapatılır. Bu durumda soğuyan hava alt
kapta
vakum yaratır ve kahve filtreden süzülerek tekrar alt kaba
dolar.
Genel olarak kahve pişirme şekli "filtre kahve" ye benzese
de, ısının yüksek oluşu ve kahvenin filtreden basınçla
süzülmesini
"Espresso" ya benzetebiliriz.Bu makinayla tanışmam sadece
sanal ortamda oldu. Yani bizzat bu makinayı görmüşlüğüm
kullanmışlığım
yok. Fakat ilk görüşte aşık oldum. Bu aşkın sebepleri var tabi :
| Çok basit bir makina. Kahveyi koy, suyu koy,
ocağı yak pişsin. |
| Bir seferde 6-7 fincan kahve hazırlayabiliyor. |
| Suyu çok iyi ısıtması ve filtreden basınçla
geçirmesi
nedeniyle mükemmel kokulu, sıcak bir kahve yapacağına
inanıyorum. |
| Bakım istemiyor ve temizlemesi çok kolay. |
| Bu makinada iyi kahve pişirmek için kişisel bir
beceri de
gerekmiyor |
İlk fırsatta bir tane
edinmeyi düşünüyorumu... |
|
Bundan 25 yıl önce bildiğim
tek kahve
çeşidi Türk kahvesiydi. Hatta 1970 li yıllarda ithalatta sorun
yaşanınca
oda bulunmaz yada çok zor bulunur olmuştu. Kahve sadece kuru
yemişçilerde
satılırdı. Bu dükkanlarda kahve kavrulan bir tezgah ve kahvenin
çekildiği
elektrikli büyük çarkı ve kayışı olan bir değirmen olduğunu
hayal meyal hatırlıyorum. Her seferinde 150- 200 gr kadar
alırdık ve
böyle delindi delinecek kıvamında kirli sarı renkte
kesekağıtlarına
konurdu. Nedendir hatırlamıyorum bazen de kavrulmuş çekirdek
alırdık
ve evdeki prinçten yapılmış küçük bir el değirmeninde kahveyi
çekme
görevi hep benim olurdu. Zor bulunmasından ya da çok kıymetli
olmasından
olsa gerek bazen nohutla karıştırılıp satıldığını da duyardık.
Bunlar "Kahve" deyince benim hatırlayabildiğim ilk anılar.
16 Yüzyılda Osmanlı zamanında Türk'lerin
tanıştığı
kahve, 450 yıl içinde toplumun vazgeçilmez bir unsuru haline
geldi. Kız isteme ritüelinden,
fal bakmaya, kahvehanelerden günün ilk öğününe (kahvaltıya) isim
vermeye kadar bir çok yönüyle kendi başına kültür oldu.
Öyle ki hala kültürümüzü yabancılara tanıtmak için, turistik
otellerimizin lobilerinde mutlaka şalvarlı, peçeli, bir kahveci
güzeli eskiden kalmışa benzer, bakırdan oymalı tezgahında,
hatta bazen mangalda kahve pişirip şov yapar.
Nasıl
Pişirilir:
Bunu bilmeyen yoktur herhalde ama eksik kalmasın
ben
yazayım: Bir fincan Türk Kahvesi için bir fincan su ve tepeleme
dolu bir çay kaşığı çok ince çekilmiş, orta kavrulmuş
kahve ve arzu edilen miktarda şeker (az şekerli için yarım çay
kaşığı, orta şekerli 1 kaşık,
çok şekerli için 1.5 kaşık şeker veya şekersiz) bir
cezveye konur. (Bir seferde birden fazla fincan kahve
yapılabilir ancak
cezve yarısından fazla doldurulmaz.) Çok kısık ateşte biraz
karıştırılır.
Ateşin kısıklığı öyle bir olmalı ki kahvenin
ilk kaynamaya başlar gibi olması için bir 15 dakika geçmelidir.
Kahve kabarmaya başlayınca kaynamasına müsade edilmeden ateşten
çekilir
ve bu işlem 2 -3 kez tekrarlanır. Sonra birden fazla fincan
varsa
hepsi yarısına kadar dolduruarak köpük pay edilir. Kalan kahve
cezvede bir kez daha kabardıktan sonra fincanlar tamamlanır.
Türk
Kahvesi yanında bir bardak soğuk su ile servis edilir. Su
kahvenin tadına daha iyi varabilmek için önceden içilir. Kahve
içerken
höpürdetmek ve ilk yudumdan sonra derin bir oh çekmek
adettendir.
Fakat korkarım yakında Türk kahvesinin de çivisi
yerinden çıkacak. Neden mi? Tıklayın...
Türklere özgü kahve pişirme yöntemi Türk
kahvesiyle sınırlı değil. Bir de Urfa'ya özgü mırra var. Mırra
nedir nasıl hazırlanır merak ediyorsanız tıklayın...
Zeki Berk
|
|
| Mırra konusunda hiç bir bilgim yoktu. Ama bi
"Kaave Köşesi" yapıp ta
mırradan bahsetmemek olmaz. Bu yüzden, mayıs 2002 tarihli
Skylife
dergisindeki Benan Kapucu'nun yazısını aynen aktarıyorum...
Zeki
Berk |
Doğu'nun
bir kokusu olsa, herhalde buram buram kahve kokardı. Doğu'nun
bir
kimlik işareti kahve... Batı'ya doğru uzayan serüveninde türlü
türlü
biçimlere girdi. Geçtiği yollar boyunca konukseverlik ilkelerini
ve
bu ilkelerin ışığında günlük davranış biçimlerini, mekânlarını,
simgelerini; sözün kısası 'her dem taze' bir kahve kültürü
yarattı.
Kahvenin acısı 'mırra', yalnızca Güneydoğu yöresine özgü,
özellikle
de Urfa'ya. Mırra kelimesi Arapça'dan geliyor, acı anlamına
gelen
'mur'dan türetilmiş. Mırra, günlük yaşamın önemli bir parçası
bu yörede. Sokaklarda adımbaşı semaveriyle dolaşan kahvecilere
rastlarsınız. Kahve mütevazıdır, bir köşede sessizce yudumlanır
ama mırra farklıdır. Törenler eşliğinde sunulur. Konuk
kabulünde,
sıra gecelerinde, düğünlerde, eğlencelerde, dini nikâhta, taziye
evlerinde, sünnetlerde, bayramlarda. Bir zamanlar zenginlerin
konağında
özel kahveci tutulur, konuklar öyle ağırlanırmış. Bugün bile
özel
günlerde kahve yapan 20-30 kahve ustası var Urfa'da. Kimi
babadan oğula
bu işi sürdürüyor.
Mırra, özel bir kahveden yapılmıyor. Her çeşit
kahve uygun,
ancak kaliteli olması şart. Ama en az üç kişi ister başına; biri
suyu karıştıracak, biri içine ağır ağır kahve dökecek, diğeri
de maniler okuyacak. Önce yeşil çekirdek
kahve, büyükçe bir kahve
tavasında iyiden iyiye kavruluyor. Hafif ateşte, uzun saplı özel
bir
kaşık ile durmadan karıştırılıyor bir yandan. Kahve habbesi tam
pişince ustalar rengine bakıp öyle "Tamam" diyor. Kavurma işi
bittikten sonra sıra kahvenin dövülmesine geliyor. Bunun için
sert ağaçtan
yapılan 'dibek' denen havanlar kullanılıyor. Kavrulmuş kahve,
dibek
kolu ile iyice dövülüyor. Kahvenin tanecikleri Türk kahvesinden
biraz daha iri olmalı. Kahvenin dibekte dövüleni makbul, ama
bugün
dibek yerine kahveyi iri çeken değirmenlerle kahve makinesi de
kullanılıyor.
Mırra kıvamını buluncaya kadar defalarca köpürtülerek
kaynatılıyor,
emeğin âlâsı da kaynatma işinde. Kahve telve haline gelinceye
kadar
suyla kaynatıldıktan sonra arı su ile tekrar karıştırılarak bir
şerbet hazırlanıyor.
Mırraya özel yapılmış, işlemelerle
süslü bir güğüm yarısına
kadar bu şerbetle dolduruluyor ve içine yine iki-üç kilo kadar
kahve konulup tekrar kaynatılıyor. Taşmaması için ateşe
yaklaştırılıp
uzaklaştırılarak bir süre daha kaynayıp kıvama gelince ateşten
alınıyor.
Kahve, soğuduktan sonra dibine çöken çökelekle karışmasına
meydan vermeden 'mutbak' denen ikinci bir güğüme aktarılıyor ve
üzerine
yeniden şerbet katılıyor. Bu karışım tekrar iyice kaynadıktan
sonra tortusu ile karıştırılmadan mutbağa aktarılıyor.
Mutbaktaki
kahve bir müddet daha kaynatılıyor. Ateşten alınıp da iyice
soğuduktan
sonra farklı boylarda, mırraya özel, ağız kısımları kapaklı
güğümlerin
en büyük olanına boşaltılıyor. Son olarak da en büyük boydaki
çinko
cezveye. Cezveye boşaltılan pekmez katılığındaki mırra, içine
konulduğu fincanın kenarını boyayacak hale geldiyse kıvamını
bulmuş demektir. Bu işlemi eskiden kömür ateşinde tam yedi kez
yapan kahveciler varmış. Mırra şeker istemiyor; 'Sarhoş ayıltan'
diye anılması belki de bu yüzden.
Mırraya kimi zaman güzel koku versin diye zencefilgillerden
ıtırlı
bir bitki olan kakule de ekleniyor. Daha sonra mırra, özel sarı
bakırdan
üzeri işlemelerle süslü ibriğe ya da cezveye konup ısıtılıyor.
Mırranın yapılışı kadar sunumu ve içimi de ayrı bir şölen.
Kahvecinin bir elinde kahve fincanı diğer elinde kahve ibriği
vardır.
Boynunda veya cebinde de fincanları silecek mendiller. Büyükten
küçüğe
doğru, sıra ile tüm odadakilere ikişer defa ikram ediliyor.
Sadece
tek içimlik dolduruluyor fincana. Birinci içimden sonra kahveci
aynı
fincana aynı miktar mırrayı koyup tekrar uzatıyor. Kahve gibi
yavaş
içilirse soğuyor ve tadı kaçıyor; erken içilirse damağı yakıyor.
Önce hafif damağa değdirilerek tadına bakıp; sonra iki-üç
yudumda, fincanı kendi ekseni etrafında 45 derece döndürerek
yavaş
yavaş içmek gerek.
Ayrısı gayrısı yok, herkes aynı küçük kulpsuz, ters çevrilmiş
kesik koni biçiminde fincanla içiyor mırrayı. İkram edenin
mutlaka
yüzüne bakılıyor, bir yudum alındıktan sonra fincan eline geri
veriliyor. Yanılıp da fincanı yere koyan kabalık etmiş
sayılıyor.
Ya fincanın derinliği kadar altın koyacaktır içine ya da
ikram
eden genci evlendirme sözü verecektir. Bu geleneğin nereden
geldiği
kesin değil, ama bir rivayet şöyle diyor: Bir ağanın odasında
oturan zengin bir misafir ağanın kahvecisine bahşiş vermek
istemiş.
Fakat ağaya karşı ayıp olmasın diye bir bahane aramış. Mırrayı
içtikten sonra fincanını kahvecinin eline değil, yere bırakmış.
Kahveci de fincanı yerden almış. Misafir kahveciye "Kusura bakma
unuttum, fincanı yerde bıraktım" deyip onun gönlünü almak için
fincana altın doldurmuş. O gün bugündür, bu hikâyeyi duyan
kahveciler fincan yere kondu mu "Ya fincanımı altın doldur, ya
da beni evlendir" diye bahşiş ister olmuş.
Urfa geleneklerine gövre mırranın kuralları kesin. Bir
ailenin
konuklarına mırra sunması için de özel şartlar gerekiyor. Daha
önce
hiç mırra sunmamış bir ailenin çocuğu gün gelip de hali vakti
yerine gelip de mırra vermek isterse usülüne uygun olarak komşu
yörenin
ileri gelenlerini evine davet etmek zorunda. Destur (izin) büyük
bir
yemek şöleniyle kutlanıyor.
Kaynak: Skylife 05/2002
Benan Kapucu, yazar
|
|
| Mırra neymiş, bu yazı sayesinde öğrenmiş
oldum. İsminin
arapçadan gelmesine karşılık sadece güney doğu anadoluda
Urfa,
Mardin gibi bir kaç şehrimizde bilinen, belki de Türk
kahvesinden
daha da Türk olan yöresel bir kültür mirası. Ancak kahve
pişirmenin
temel kalıplarına tamamen ters. Denir ki "kahve kaynatılmaz"
Oysa bu saatlerce 6-7 kez kaynatılıyor. Yine derler ki
"kahve
bekletilmez". Oysa bu bol miktarda hazırlanıp saklanıyor.
Günler
belkide haftalar içinde tüketiliyor. Yine derler ki "kahve
tekrar ısıtılmaz". Oysa bu ısıtılıp, ısıtılıp
içiliyor.
Asırlardır mırraya emek verenlerin, içmeyi sevenlerin,
benimseyenlerin, boş fincanını yere bırakmayacak kadar saygı
duyanların bir bildiği olsa gerek. Demek ki keyif söz konusu
olduğunda
kalıpları yıkmak mümkün.
Bu yorumdan sonra, ünlü bir yazarımızın "Yemek
- Kültürel boyut" başlıklı yazısını da
okumanızı tavsiye ederim...
Zeki Berk | | | | |
|
|
|
|
|
|
|
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder