28 Nisan 2013 Pazar

TÜRK KAHVESİ HAKKINDA

Kahve, Anadolu’ya ilk olarak Arabistan yarımadasındaki Yemen bölgesinden gelmiştir. Bu geliş türkülere konu olmuştur: “Kahve Yemen’den gelir, gülü çemenden gelir..” yakın tarihlerde Afrika’dan ve Arjantin, Brezilya gibi Güney Amerika ülkelerinden de gelmeye başlamıştır.
    İnsanlarımız çiğ kahveyi satın alarak evlere getirir. Bu kahve, tenekeden yapılmış, üzeri kapaklı “Kahve Tavası”nın içine konur. Odun ateşinde belli kıvama gelinceye kadar kavrulur. Kavrulan kahve ağaçtan yapılan …… adı verilen kahve soğutma kabına aktarılır. Evlerde normalde biraz fazlaca kahve kavrulurdu; habersiz, ansızın gelen misafirlere ikram etmek için. Ama keyfine düşkün öyle insanlarımız vardı ki -belki bunlar sayıca azdır- bunların evlerinde her gün birkaç fincanlık kahve kavrulur, dövülürdü. Taze kahve içerlerdi, üç günden önce hazırlanmış kahve eski idi. 

Soğuyan kahve dibekte havaneli ile dövülerek öğütülür, yani toz haline getirilir. 
Dibek, taştan veya ağaçtan yapılır. Azat meşesi veya çitlembik ağacından 25 cm çapında, 20-25 cm uzunlukta ağaç kesilir. 
Taş dibek yapılacak ise dere taşı veya mermer kayadan ayni ölçülerde görünüm verilir. 
Dış görünüş olarak farklı desenler verilir; boya, cila sürülür. 
Silindirin bir tarafından tam ortasına gelecek şekilde, tahmini 10 cm çapında, 15 cm derinlikte oyulur. Demircilere, 40 cm uzunlukta, 3 veya 4 cm çapında, ucu bombeyli, hafif dışa doğru, tutulacak veya ksımen tutmaya uygun şekil verilmiş, demirden havaneli yaptırılırdı. 
Ağaç dibek olarak çitlembik ağacı tercih edilirdi. 
Çünkü kahve dibekte havaneli ile dövülürken çitlembik tadı kahveye geçer, pişirilen kahveye ayrı bir özellik katardı. 
Dibek içine konan kavrulmuş kahve, havaneli ile vurularak dövülmeye başlar. 
Belli bir süre sonra kahvenin pişirilecek toz kıvamına gelip gelmediğini  anlamak için, dibekteki kahveden biraz avucuna koyar, atarsın ağzına. 
Dilin, damağın, dişin, dudağın söyler sana dövme işinin bittiğini veya biraz daha dövüleceğini. 
Genelde dibekte kahve dövme işini kadınlarımız yapmıştır. 
Kahvehanelerde satılan kahveleri, kahve mesleği icra eden firmaların ürettiği hazır kahvelerden satın alınırdı.

1960’lı yıllardan sonra metalden yapılan, el ile çevrilen, küçük kahve değirmenleri çıktı. 
Tiryakilere göre kahvenin tadı kaçmaya başladı. Bazı insanlarımız bu kahveyi belki tat getirir diye ayrıca bir süre daha dibekte dövdü, sonra pişirdi. 
Daha sonraları elektrik ile çalışan, kahveyi hem kavuran, hem öğüten kahve makineleri çıktı. 
Şimdi ise pek çok firmanın ürettiği, pişirilmeye hazır, paket içinde kahveler satılıyor. 
Evlerde kahveler kavrulurken, dibekte dövülürken çevreye kahve kokusu yayılıyordu. 
Şimdi, kahve fincanındaki kahveyi ağzınıza çektiğiniz zamana kadar, kahvenin kokusu da duyulmuyor, tadı da…
   Kahve fincanları bir sanat eseriydi. Hem fincanın kalıbındaki (Görünüşündeki) desenlere verilen estetik, hem de fincan ve tabağına farklı renklerle işlenen desenler, kahve içimine ayrı zevk ilave eder. Eskiden fincanlarda sap yoktu. Kahve dolu fincanı parmaklarla tutmak, onu yudumlamak sanki çok farklıydı. Sandalye veya koltuğa da otursun, yerde bağdaş ta kursan, bacak bacak üstüne atacaksın, höpürdeterek içeceksin…
    Bazı insanlarımız kahveyi dibekte döverken, içine değişik tat versin diye, kahve içine vanilya, karabiber, çörekotu gibi bitkiler ilave etmişler. 

Şimdiki hazır kahve paketlerinde çeşit çeşit katkı maddeleri var. 

Kahve kıtlığı olan (Karaborsa yılları) 1960’lı, 1970’li yıllarda, çiğ nohut kavrularak kahvelere katılmıştı. Normal hayatında sade süt içemeyen bir kişi, sütlü kahveyi rahat içebilir. Yani kahve, insana süt de içirtir. Kahve tiryakileri olduğu gibi; hergün dövülmüş kahveden yarım çay kaşığı ağzına atan, yutan tiryakilere de rastlanır. Bazı kahve tiryakisi avcılar, av çantasında, kahve, cezve, fincan taşırlar. 

    Pişirilen kahve fincana değil de çay bardağına konularak içilirse, bu zevk şekline “Süvari” adı veriliyor. 

Fala inanma, falsız da kalma demişler. Kahve falı bakmak, baktırmak ayrı bir zevk. Kahveyi içtin mi, fincanın ağzına tabağı ters çevirerek kapatırsın, fincanın telvesini  birkaç defa çalkalar, tabağı ile birlikte fincanı tekrar ters çevirirsin. Tepe aşağı gelen fincanı tabak üzerinde öylece birkaç dakika bekletirsin. Sonra fincanı alırsın eline, bakarsın içindeki telvede oluşmuş şekillere, başlarsın konuşmaya; atarsın atarsın.
   Kahvenin yapımı, sunumu ve içimi dostlukla kol kola girmiştir. Ülkemizde birisini övdüğünüzde “onun kahvesi içilir” dersiniz. Yada birisini onurlandırmak istediğinizde “bir fincan kahveni içeyim” dersiniz. Kahveyi sunan için, bu bir onurdur. Kahveyi kabul eden için de bu bir imtiyazdır. Burada dillendirilmiş bir hakikat gizlidir. Yurdumuzda bir mesajın söylenmeden, sembollerle iletilmesi çok yaygındır. Türk kahvesi bu sembollerden biridir. Birine Türk kahvesi ikram ettiğinizde, ona dostluğunuzu da teklif etmiş olursunuz. Bir büyüğünüzü yada tanıdığınızı ziyarete giderken hediye olarak şeker-kahve paketleyip götürürseniz, onlara aşırı önem verdiğiniz göstergesidir. Kahve Türk misafirperverliğimizin (konukseverliğimizin) önemli bir boyutudur. Kahve Osmanlı devletine geldikten sonra, günlük hayatın parçası olur. Kahvaltı, kahve altı sözünün kısaltılmış biçimidir. Yani sabah kahvesini içebilmek için yenen yemek demektir. Türk kahvesi öğünle beraber değil, öğünden sonra içilir. Türk yemek kültüründe yemeğin hazırlanması, sunumu ve tüketilmesi büyük bir hassasiyetle yapılır ve çok zaman alır. Yemekten sonra sevdiklerinizle içersiniz kahvenizi. Kadın için kocasına kahve hazırlamak büyük bir zevk ise, erkek için karısının kahve pişirmesiyle övünmesi onur işidir.
   Türk kahvesi bir yetişkin içeceğidir. Çocuklar kahve içmez.Oğlan çocukları kahve içmek istediğinde, “büyüyünce bıyıkların ucu yukarıya doğru uzar” denirdi. Kız çocukalrı kahve içmek istediğinde, “büyüyünce bıyıkları n çıkar”,  “büyüyünce ayak topukların yarılır, çorabın telini kaçırır” diye korkutucu sözler söylenirdi.
    Kahvenin hazzından nasiplenebilmek için belirli bir yaş sınırının üstünde olmalısınız. Kahvenizi dört şekilde servis edebilirsiniz. Sade, az şekerli, orta şekerli. Dikkat etmeniz gerekn başka bir nokta da şu; acele etmeden, kısık ateşte pişirmelisiniz kahvenizi. Kahveyi en güzel pişirecek ateşin hazırlanışı şöyledir: Meşe odunu yakılır; yarı köz, yarı kül olunca karışım içine cezve konur. Kahve pişirmeye böyle başlanır ve pişirilir.
   Halkımızın arasında şöyle bir söz vardır; “Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır”. Bunun anlamı, b  ir fincan kahvenin uzun arkadaşlıklara kapı açtığıdır. Kahvenin telvesinin dibe çökmesi; bu bir farklı içim deneyimi demektir. Bazı kahve içicileri, kahveyi içtikten sonra kahvenin dibinin telvesini de yerler. Diğer ülkelerde, mesela Amerika’da bir bardak kahvenizi elinize alır yudumlarken, diğer elinizle cep telefonunuzla konuşur yada diğer elinizle arabanızı sürersiniz. Bu arada kahve bardağınızın üzerini kapatırsınız ki orda burada sallanırken üzerinize dökülmesin. Türk kahvesi araba sürerken içmek için yapılmaz. Bazı analar kızlarının kahve pişirme şeklini beğenmedi mi şöyle söylerlerdi: “Seninle hiçbir Türk genci evlenmez!”
    Türk kahvesinin evlilik sürecinde ne kadar önemli olduğunu anlarsınız. Eğer genç bir adam, genç bir kızı beğenmişse, ailesiyle kızın ailesinin evine gider. Aileler birbiriyle konuşurken, genç kız mutfağa geçer ve kahve hazırlamaya başlar. Genç adamın ailesi, genç kızı bu kahvenin tadına bakarak değerlendirir. Zira bu kahve, o genç kızın ev işlerindeki becerisinin bir aynasıdır. Bazen genç kız kahveyle genç adama bir mesaj gönderir. İçine koyduğu şekerin miktarı, genç adamın gelişinden duyulan memnuniyetin habercisidir. Eğer tersi bir durum söz konusuysa, kahvenin içine tuz da konabilir.
   Kahve bir bardak su ile ikram edilir. Su, ağzınızı, kahveyi içmeden önce temizlemek içindir. Kahve içmek bir ayrıcalıktır, bir seremonidir. Gerçekten sizi eşinizle birlikte oturmaya ve kaliteli zaman geçirmeye zorlar. Asıl mesele de budur. Kahve yalnızca bir bahanedir. Kahve, kahveden daha öte bir şeydir. Seven sevdiğine ikram ettiğinde; kız çocuğu babasına sunduğunda; gelin adayı kendisine talip olan damat için hazırladığında; yaşlı bir çift ellinci evlilik yıldönümlerini katlamak için maziden kalma fotoğraflarına bakarken kahveyi birlikte yudumladıklarında; yıllar sonra buluşan çocukluk arkadaşlarının damaklarında…kahve kahveden öte bir şeydir!..
   Gönül ne kahve ister, ne kahvehane.
   Gönül bir dost ister, kahve bahane.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder