Aslında ben bu yazımda size “göçmen kahvesi”ni anlatacaktım ama bizim girizgah oldu konunun tam göbeği. Neyse affınıza sığınıyor ve sadede yani başlığa geliyorum.
Bu anlatacağım göçmen kahvesinin sahipleri Bulgaristan göçmenleri. Hani şu bizim Şumnu’nun, Kırcaali’nin kızancıkları yani.
Balkan göçmenlerinin kahve tiryakiliğini bilmeyenimiz yok gibidir. Halk arasında “neskafe” genel adıyla bilinen hazır kahveyi, Bulgaristan göçmenlerimiz genelde olduğu gibi, öyle suyu kaynatıp, süt ya da süt tozu ilave edip, üzerine hazır kahveyi de ilave ederek yapmazlar. İşi bilenlerin, yazının sonunu getiremeden mutfağa koştuklarını görüyorum buradan. Lütfen efendim, bari yazımı sonuna dek okuyunuz. Belli mi olur, belki de yanlış bir şeyler söyleyiverir, güzelim göçmen kahvesinin tadını kaçırırım.
Bir fincanın içine tercih edildiği miktarda hazır kahve konulur. Yine tercih edildiği ölçüde toz şeker ilave edilir. Hemen birkaç damla su, kahve-şeker karışımının üzerine damlatılır ve çay kaşığı yardımıyla karıştırılmaya başlanır. Köpüksü bir krema elde edilene kadar ki bu süre birkaç dakikanızı alacaktır, karıştırılmaya devam edilir.
Cezvede, süt kaynatılır ve boş fincanlara konulur. Sütün üzerine de, elde ettiğimiz köpüksü krema ilave edilir. Fincan tabağının yanında bir çay kaşığı ile servise hazır hale gelir. Bu çay kaşığı, kahveyi içenlerin, arzu ederlerse üzerindeki kremayı kaşıkla da tadabilmeleri içindir.
Evet, artık mutfağınıza koşturup, göçmen kahvelerinizi hazırlayabilirsiniz. Yalnız sakın ola ki sıkılıp da karıştırma işinden ödün vermeyiniz. Köpüksü kremayı elde edemeden göçmen kahvesinin tadına varabilmeniz mümkün değildir zira.
1 Mayıs 2013 Çarşamba
SÜTLÜ TÜRK KAHVESİ DİYEBİLİRİZ
“Turc au Lait”
‘geç kalmışım’ denebilir. ‘bunu bugüne kadar bilmemek ne ayıp’ da denebilir. yalan da olmaz. bilirdim de, böylesini değil.babam yapardı, benim bildiğim oydu, cezveye az kahve koyup, su yerine sütle pişirirdik. Allah için, onu da severdim, hala da severim, ama bu başka türlü oldu.
Nihal’in annesinden öğrendim. onun da annesi yaparmış. bir cezvede bildiğin usül Türk kahvesi pişiriyorsun, diğer bir cezvede de süt ısıtıyorsun. süt bardağa, yada fincana, yada kupaya alınınca, pişmiş köpüklü kahveyi içine katıyorsun. ama dibindeki telveyi katmıyorsun. nefis birşey oluyor. Türk kahvesinin latte hali gibi. daha doğrusu, cafe au lait yerine, “Türk au lait”.
farkı ne mi? öbüründe pütür pütür kahve olurdu, dibinde telvesi, üstünde kaymağı. bunda ise bu söylediklerimin hiç biri yok. hele sütü kaynatmamışsan, istediğin ısıya ayarlamak mümkün, bir de kahven tazeyse, sakız gibi oluyor. kahveye meraklı olmayan biri olarak bayıldım.
bu arada not, evet kahveci değilim, içince sütlüsünü içerim, içmesem daha mutlu olurum. ama Roma’da Sant’ Eustachio veya Londra’da Monmouth’un kahvelerinin de hastasıyım. yani iyisi oldu mu, severim. yoksa işim olmaz.
bugünlerde, evde, Nuri Toplar’ın taze çekilmiş kahvesiyle, “Türk au lait” yapıyorum kendime, ve de bayılıyorum.
BOŞNAK KAHVESİ
Boşnak Kahvesi
Yukarıdaki resimde, fincanın hemen yanıbaşında duran şekerler, kahve içmeye özeldir. Özellikle tiryakilerin vazgeçilmezidir. Bir dönem "Paluze" şeker bulabilmek için kilometrelerce yol yaptığımı ve Paluze'yi Kalesije'de bulduğum anı ve o sevinci unutamam.Bosna'da kahvenin adına Türk Kahvesi deniliyor.
Yani;
Turska kahva
Sıradan bir ikram değildir kahve Boşnaklar için. Misafire verilen değerin, akrabalık ve dostluk ilişkilerinin sıcacık bir sembolüdür...
Kültürlerin günümüzde milletler tarafından benimsenmesini, sahiplenilmesini sağlayan unsurlar arasında hiç kuşku yok ki sembollerin yeri apayrıdır... Lazlarda kemençe, tulum ve hamsi; Trakyalılarda davul ve zurna bunlara örnek gösterilebilir.
Boşnaklar söz konusu olunca akla gelen ilk üç şey börek, kahve ve akordiyon olsa gerek. Boşnak böreğinin el emeği göz nuru hazırlanışı, tembellikten uzak bir şekilde itina ile sofralara sunulması efsane olmasını sağlayan özelliklerdir. Akordiyon mutluluğun en yakın arkadaşı olmuş, Boşnakların düğünlerinde, cumbuslarında baş köşedeki yerini almıştır. Nemoze dzumbus bez harmonika...
Ve kahve... Boşnak kahvesi...
Hazırlanışından ikram edilişine; yanındaki lokumdan içilişine kadar başlı başına bir seramonidir Boşnak Kahvesi tüketimi. Cezvenin içine suyu doldurup üzerine kahveyi eklemekle, ateşin üzerine koyup karıştırmakla hazırlanan kahvelerden farkı, bir milletin özelliklerini yansıtmasıyla açıklanabilir.
Herkesin kahvesi özeldir, cezveleri ayrıdır. Cezveler özel bakırdan yapılmıştır. Bu bakır cezveler normal ateşte değil, odun ateşinde kahveyle buluşur ki işte o zaman benzersiz lezzet çıkar ortaya.
Fincanlarının kulbu yoktur, bakır bir kap içinde muhafaza edilir. Ve fincanların içinde bazı şeylerin unutulmaması için ayyıldız vardır...
şekerler Türkiyedeki küp şekerler gibi değildi. Daha sert ve dikdörtgen biçimindeydi.
Kahvenin doyumsuz tadına ulaşabilmek için Boşnak kahvesine şeker konulmaz. Kahve sadedir, mis kokusu ve damak tadı uzun süre hiçbir yere kaybolmaz.çok büyük bir lezzet, boşnaklar da hayatlarından hiç uzak tutmadılar bu lezzeti..bir kahve içmeden hiçbir boşnak evinden çıkamazsınız..ama biz biraz daha sert severiz bu lezzeti, bu yüzden de lokumla yumuşatmayı çözüm olarak sunarız misafirlerimize...veee yandan çarklı içeriz, hemen hemen hepimiz....
Kahvenin en yakın dostudur lokum. Dünya üzerinde bu birlikteliği kıskananların sayısı hiç de az değildir. Çayla şeker hiç bir zaman kahve ile lokumun yakaladığı ahengi yakalayamaz. Lokum ağızda erirken, kahvenin lezzetiyle muhteşem bir birliktelik çıkar ortaya...
Boşnak kahvesinin Boşnakların hayatında vazgeçilmez bir yerde olmasının sırrı da buradadır işte. Güne kahveyle başlamak, özel bir iş yapmış olmak demektir. Misafirliklerde kahve ikram etmek, "sana ne kadar değer verdiğimin en güzel göstergesini sunuyorum" manasını taşır...
Ve Boşnak kahvesinin hatırı bir ömür boyu sürer...
"Bir, börek. İki, kulpsuz fincanda kahve. Sarayova’nın üçüncü simgesi Kafeler. Herkes kafede. Bütün kasabalarında genç, ihtiyar, herkes hayatı kafelerde geçiriyor. Kafede oturmak Bosnalı için hayatın kendisi. İnsanlar neden evde değil kafede oturuyor, işte bir kültür biçimi."
Bir de sanırım kahvenin ayrı bir sembolü varmış. Sırplar kulplu fincanda kahve içerlermiş. Ve haliyle 3 parmaklarını kullanarak. Yani teslis inancı(!) Boşnakların kulpsuz bardakta, beş parmağı da kullanarak kahve içmesi ise İslam'ın 5 şartıyla ilişkiliymiş.Ne kadar güzel değil mi:) Kahve içerken bile değerlerini, inancını muhafaza edebilmek hakikaten çok güzel:)
Peki kulpsuz fincan üç parmakla tutulmazmı buna uygunda rivayetimiz var
BİR BAŞKA RİVAYET: burada kahve fincanları kulpsuz..bunun bile bir anlamı var .Kahve fincanı kulpsuz oldugundan baş ve işaret parmaklarınızın arasına alarak tutmak zorundasınız ki bu bir hilal meydana getiriyor.şimdi ikisini toplayın.fincanın tutan el hilal şeklinde ve fincanın ortasında bir yıldız...bu ancak cok ince ve hassas bir düşüncenin eseridir.bu inandıklarını hayatlarının en ince ayrıntılarına kadar taşıyan bir yaklaşımın somut ifadesidir.bir gerçek varkı boşnak kahvesi böreği kadar meşhurdur...yapabilmek ve ikramıda çok önemli...kıtlamalı boşnak kahvesının yanında genelde lokum ikram edilir..lokum yoksa bitter çikolata ilede süper gider
Boşnak kahvesi nasıl hazırlanır?
- Önce cezveye su konularak kaynatılır.
Su kaynadıktan sonra bir kısmı alınarak
bir bardakta bekletilir. Cezvedeki suya kahve eklenir ve şeker atmadan
köpüklenene kadar pişirilir. Sonra cezveden alınan kaynamış su, pişirilen
kahvenin üzerine ilave edilerek karıştırılır. Cezvenin üzerinde oluşan köpükten
fincana bir kaşık konur ve sonra üzerine kahve dökülür. Getirilen lokumla
tatlandırılarak kahve içilir.
bir bardakta bekletilir. Cezvedeki suya kahve eklenir ve şeker atmadan
köpüklenene kadar pişirilir. Sonra cezveden alınan kaynamış su, pişirilen
kahvenin üzerine ilave edilerek karıştırılır. Cezvenin üzerinde oluşan köpükten
fincana bir kaşık konur ve sonra üzerine kahve dökülür. Getirilen lokumla
tatlandırılarak kahve içilir.
Cezveye kahveyi koyuyorsunuz, bir başka cezvede de suyu kaynatıyorsunuz. Aslında çok fazla kaynamaması lazım, kaynamaya başladığı anda ocaktan çekin, kahvenin üstüne dökün. Kahveyi ateşte köpürtüp, çekin, tekrar köpürtüp çekin, böyle üç defa. (vakit olmadığında bir defa da olur) Kaymağı fincanlara bölüp, fincanların yanına da kıtlama şeker koyup, keyifle içiniz.
MEŞHUUUR KAHVECİ GÜZELİ HALISI NOSTALJİ
bizimde vardı, bir zamanlar
Duvarın Güzeli...
Hatırlar
mısınız?
70'li
yıllarda herkesin sıcak ve mutevazi evinin duvarında asılı olurdu .
Kahveci Güzeli
dokunmuş duvar halısı zamane tablosuydu.
Bu halıya
baktığında herkes keyif alırdı.
Neden
almasın ki; hem güzel var hemde kahve.
Hatta
köylerde yaşlılar çocuklara bu halıdaki kişiler üzerinden hayal ürünü
ve
o an
kurguladığı hikayeleri anlatırdı.
Genç kızlar ona bakar , aşk dolu rüyalara dalardı.
Diyarı Sultana gider, devri alemi yaşardı kimbilir...
Genç kızlar ona bakar , aşk dolu rüyalara dalardı.
Diyarı Sultana gider, devri alemi yaşardı kimbilir...
Şimdilerde
belki duvarlarınızda yok ama;
hep yanınızda olsun bir tane
Kahveci Güzeli !
hep yanınızda olsun bir tane
Kahveci Güzeli !
KAHVE VE SU
Türk kahvesini servis edeceğiniz
kahve fincanlarınızın seçimine özen göstermelisiniz. Fincanlarınızın çok
büyük olmamasına dikkat etmelisiniz. Servis yapılan fincanlar çok küçük
seçilmemeli ideal boyda olmalıdır. Ayrıca beyaz renk fincan tercih
edilebilir.
Türk kahvesinin yanında bir bardak su ile servis etmelisiniz.
Eski Türk geleneklerine özgü bir servis usulü ise yanında lokum ve su ile servis edilmesidir.
Türk kahvesinin servis edilmesinde dikkat edilecek ayrıntılar bu kadarla sınırlıdır. Afiyet Olsun.
Neden Kahvenin yanında neden su getirilir? Bu konuda iki rivayet var arkadaşlar…
İlk rivayet;
Osmanlı zamanında eve misafir geldiğinde kahveyle birlikte su getirilirmiş. Misafir toksa kahveyi alırmış. Açsa suyu. Tabii o zaman hemen sofra kurulurmuş. Böylece çok ince bir nezaketle anlaşılırmış.
Bir diğer rivayete göre ise;
Eskiden padişahların yemeklerini tadan çeşnicibaşılar varmış.
Bunlar her yemeği zehirli olup olmadığını anlamak için tattıkları gibi kahveyi de tadarlarmış.
Fakat kahvenin makbulu demir cezvede tek kişilik yapılanıymış.
Hal boyle olunca da koca padişaha 5 kişilik kahve değil tek kişilik kahve pişiriliyormuş.
Bu da güvenlik zaafiyeti oluşturuyormuş.
Bunun üzerine bir yöntem geliştirilmiş.
Bu yönteme göre padişah kahveye parmağını bandırıp kahvenin yanında gelen suya sokarmış. Kahvenin suyun içindeki dağılımına göre zehirli oldup olmadığını anlarmış.
Mevzu da o günlerden bugünlere gelmiş.
Türk kahvesinin yanında bir bardak su ile servis etmelisiniz.
Eski Türk geleneklerine özgü bir servis usulü ise yanında lokum ve su ile servis edilmesidir.
Kahve servis edilirken yanında
verilen suyu kahvenizi içmeden önce içmelisiniz ki kahve telvesinin
boğazda sarılmasını önlemek için yapılması gereken budur.
Yanında ikram edilen lokumu ise ne
zaman yemek
isterseniz yiyebilirsiniz.Türk kahvesinin servis edilmesinde dikkat edilecek ayrıntılar bu kadarla sınırlıdır. Afiyet Olsun.
Neden Kahvenin yanında neden su getirilir? Bu konuda iki rivayet var arkadaşlar…
İlk rivayet;
Osmanlı zamanında eve misafir geldiğinde kahveyle birlikte su getirilirmiş. Misafir toksa kahveyi alırmış. Açsa suyu. Tabii o zaman hemen sofra kurulurmuş. Böylece çok ince bir nezaketle anlaşılırmış.
Bir diğer rivayete göre ise;
Eskiden padişahların yemeklerini tadan çeşnicibaşılar varmış.
Bunlar her yemeği zehirli olup olmadığını anlamak için tattıkları gibi kahveyi de tadarlarmış.
Fakat kahvenin makbulu demir cezvede tek kişilik yapılanıymış.
Hal boyle olunca da koca padişaha 5 kişilik kahve değil tek kişilik kahve pişiriliyormuş.
Bu da güvenlik zaafiyeti oluşturuyormuş.
Bunun üzerine bir yöntem geliştirilmiş.
Bu yönteme göre padişah kahveye parmağını bandırıp kahvenin yanında gelen suya sokarmış. Kahvenin suyun içindeki dağılımına göre zehirli oldup olmadığını anlarmış.
Mevzu da o günlerden bugünlere gelmiş.
KAHVE VE LOKUM
Türk Hava Yolları, kabin memurlarına gönderdiği bir açıklamada artık yolcularına lokum da ikram edilmesini istedi.
Tanıtılması amacıyla dış hatlarda Business Class yolculara ikram edilen Türk kahvesinin yanında bugünden itibaren lokum da dağıtılacağını bildiren THY, kabin memurlarından gerekli hassasiyeti göstermelerini istedi.
THY'den kabin ekiplerine gönderilen açıklama şöyle;
01.03.2013 Tarihi itibarıyla dış hat uçuşlarda B/C'de Türk kahvesi ve yanında lokum servisine başlanacaktır.
Türk kahvesinin tanıtımı ve geleneksel sunumu amacıyla tüm B/C yolculara sade, orta, şekerli tercihlerinin sorularak yanında lokumla ikram edilmesi önem art etmektedir.
Bilgi edinmeniz ve gereği hususunu rica ederim.
KAHVENİN YANINDA SU ŞART
Neden Türk kahvesinin yanında su içiyoruz, hiç düşündünüz mü? Büyüklerimizin de bir bildiği varmış. Su ve kahve ikilisinin bilimsel açıklamasını Prof. Dr. Birsel Kavaklı yaptı. Kahvede böbrek taşı yapan oksalat maddesi var. Bunu da vücuttan atmanın tek yolu su içmek!
Su nasıl bir etki yaratıyor?
Su çok önemli ama saf haliyle tüketilmesi gerekiyor. “Su yerine kahve içiyorum” demek hiç doğru değil. Bunu sıkça duyuyorum ve cevaben şu soruyu yöneltiyorum: “Peki neden o zaman kahvenin yanında mutlaka su ikram ediliyor, bunu hiç düşündünüz mü?”Ben de düşünmedim. Niye?
Kahvede çok oksalat vardır. Bu oksalatı atmak için de su tüketilmesi gerekir. Oksalat böbrek taşı yapar. Ama su içtiğimiz zaman böbreklerimizdeki oksalat su ile yıkanır ve vücuttan atılır. Sadece kahve içenlerin değil tabi, herkesin günde iki litre su içmesi gerekir. Susayınca su içmek yerine diğer sıvıları tüketmek çok yanlış. Açık çay içmek o kadar zararlı değil ama bir kupa kahve içmek içerdiği oksalat nedeniyle zararlı. Çayı kısmen su yerine koyabiliriz ama işin esası suyu su olarak tüketmektir. İçilen çorba günlük su ihtiyacımız içinde sayılmamalıdır. Suyun kalitesi de çok önemli!
KAHVE ALTI
Türklerin milli içkisi KAHVE denilebilir mi?
Kahvaltı Türk kültüründe kahvenin yerini gösteren en önemli sözcüklerden biri
Kahvaltı, öğle yemeği ve akşam yemeği gibi bir öğündür.
Sabah tüketilen, günün ilk öğünüdür.
Genellikle hafif gıdaların tüketilmesi tercih edilir.
Türk kültüründe kahvaltıdan sonra kahve içme geleneği var olduğundan, kahveden önce yenen anlamına gelen kahve altı sözünden oluşmuş bir sözcüktür.
Kahvaltı Türk kültüründe kahvenin yerini gösteren en önemli sözcüklerden biri
Kahvaltı, öğle yemeği ve akşam yemeği gibi bir öğündür.
Sabah tüketilen, günün ilk öğünüdür.
Genellikle hafif gıdaların tüketilmesi tercih edilir.
Türk kültüründe kahvaltıdan sonra kahve içme geleneği var olduğundan, kahveden önce yenen anlamına gelen kahve altı sözünden oluşmuş bir sözcüktür.
KAHVE BULUNMADAN ÖNCE KAHVERENGİNİN ADI NEYDİ?
Türk kültüründe kahvenin yerini gösteren müthiş bir örnek
Kahve bir renge ismini veriyor.
Kahvenin Türkler kahve ile buluşmadan önceki ismi yitip gidiyor.
Peki Türkler Kahverengiye ne derlerdi?
kırmızı + yeşil veya turuncu + mavi veya sarı + mor birleşimi ile elde edilen bir renk kahve
Renk adları yönünden Türkçe son derece zengin bir dildir.
Örneğin renk bildiren sıfatlar Hint-Avrupa dillerine göre daha zengindir ve Türkçede renk tonları büyük bir çeşitlilik gösterir.
“Bir başka deyişle Türk’ün dünyası başka uluslarınkinden çok daha renklidir.
Türkler renk adlandırmalarında genellikle doğaya bağlı somut bir anlatıma yönelmiş, bu amaçla doğadaki çeşitli nesnelerden yararlanmışlardır
Renk tonlarındaki çeşitlilik ve canlı anlatım bunun açık bir örneğidir.
Türkçenin doğadaki nesnelerden yola çıkarak benzetme ve somutlaştırma yoluna başvurması söz varlığının önemli bir kısmının doğa ve dış dünyayla ilişkili olmasına neden olmuştur.
Türkçenin doğadan hareketle somutlaştırmaya dayalı bir anlatıma yönelmesinde Türklerin tarih boyunca doğayla iç içe yaşamalarının, tarım ve hayvancılıkla uğraşmalarının; maddi kültürle ilgili olarak çevreye ilişkin
bitki örtüsü, hayvanlar, yiyecekler vb. nesnelerin de önemli bir payı bulunmaktadır
Osmanlıda "Fındıki" diye adlandırılmıştır Kahverengi.
1400'lü yıllarda Türklerin kahveyle tanışması sonrasında zaman içinde kahve bu renge adını vermiştir. Japonlar aynı renge, çay rengi anlamında "chairo" (Cha:çay, İro:renk) derlermiş,
İngilizcede de adını fındıktan (hazel) almıştır.
Günümüzde "alageyik, alabalık" örneklerinde gördüğümüz ve "rengarenk" anlamındaki "ala" sözcüğü Türkçede kahverengi anlamında kullanılmıştır.
"Ela"nın kaynağı da bu sözcüktür.
Eski Türkçede kahverengi anlamında kullanılan sözcük ise "KONUR" (KONGUR)dur.
Bu sözcüğün anlamı kaynaklarda "yanık al, yağızımsı al" diye verilmektedir.
Açık kahverengi saçlar için kullandığımız "kumral" da bu sözcükle "al"ın bileşiminden (KONUR+ALkonural) "kumral" olmuştur.
Türkçe boz sözcüğünün bir anlamı da kahverengidir. Boz ayı, kahverengi ayı anlamındadır.
Türkiye Türkçesi: kahverengi.
Azerbaycan Türkçesi: gehveyi/kahverengi.
Gagavuz Türkçesi: kafe/kofe (kahverengi), kızgıld/mor (kahverengi).
Özbek Türkçesi: kahvarang/kahvereng/kofe (kahverengi).
Yeni Uygur Türkçesi: bé ir/be÷ir re (kahverengi), kehva re (kahverengi).
Tatar Türkçesi: kofi tösli/kongırt (kahverengi), kören (kahverengi), kongırt/kongırt töstege (kahverengi).
Baúkurt Türkçesi: horo/kafe töslö (kahverengi), kören tös (kavurulmuş kahve renkli, yanık renk, kahverengi).
Kırgız Türkçesi: kofe tüs/kara kürö /kürö ö /tüs (kahverengi).
Kazak Türkçesi: alabarkın/kalampir tüs/ko ır (kahverengi).
Nogay Türkçesi: kofe/kuba/mor/morgılt (kahverengi).
Kumuk ve Balkar Türkçesi: boyamıú/kula (kahverengi), nefti tüs (kahverengi).
Karaçay-Malkar Türkçesi: mor bet (kahverengi).
Karayim Türkçesi: dzeren/kofeinıy (kahverengi).
Yakut Türkçesi:ho or (kahverengi),kubulan/kuba÷ay/kukalan/kupalan (kahverengi), kofe(kahverengi).
Tuva Türkçesi: hüre (kahverengi).
Hakas Türkçesi: hoor/küre /küre ö (kahverengi).
Altay Türkçesi: küre ö (kahverengi).
Çuvaú Türkçesi: h m r/h m r (kahverengi)
konur, küren, yağız, esmer, kumral ve kahverengi gibi isimler almış.
*yeni uygurca da kahverengiye kestane rengi deniyor.
*Kahverengi Gagavuzcada birden fazla sözcükle; kızgıld, kofe ve mor ile karşılanmıştır. Kofe ise İngilizce coffee’nin Rusçalaşmış şeklidir
*Özbek Türkçesinde kahverengi ve kestane rengi cigerreng ile karşılanmaktadır.renk ciğer ile ifade edilmiştir.
*Kestane rengini ve tonlarını karşılamak için Tatar Türkçesinde ciren, kaútan, koba kızıl, koba, kofi tösli,
kongırt, kören, kuçkıl gibi birden fazla sözcüğün kullanıldığı görülür
Tatar Türkçesinde ciren kestane rengi, ciren kızıl kestane kırmızısı, cirensu ise kestane rengine çalar renk manasına gelir. Ciren Kazan Tatar Türkçesinde kırmızı at ve tilki sözcüklerini de karşılar
*Kongort’un Başkurt Türkçesinde kongort kızıl; koyu kızıl ve kongort harı: açık sarı olmak üzere iki tonu daha mevcuttur. Başkurt Türkçesinde kören renginin de değişik tonlarını bulmak mümkündür. Örneğin: Akhıl
kören (bej rengi, saz rengi), harı kören (sarı kahverengi), kara kören (koyu kahverengi), seye kören (koyu vişne rengi) gibi
*Nogay Türkçesinde kahve rengi karşılığı olarak kofe, konur, mor, morgılt sözcükleri kullanılır.
*Kahverengi karşılığı olarak kumuk ve balkarcada Türkçe boyamıú sözcüğünün kullanılması dikkat çekicidir. Yine kahverengi karşılığı olarak kullanılan kula ile koyu kestane rengi karşılığı kullanılan kongur ve alev
kırmızısını karşılayan ciyren daha çok hayvan donu olarak karşımıza çıkmaktadır
*Nogay, Kumuk ve Balkar Türkçelerinden sonra kahverengini karşılayan mor sözcüğü Karaçay-Malkar Türkçesinde de karşımıza çıkar
*Hakas Türkçesinde kahverengi karşılığı kullanılan hoor, Saha Türkçesinde ho or’a dönüşmüştür
Açık doru, konur manasına gelen hoor, küren ve ker aynı zamanda birer at donudur. At donları yönünden Hakas Türkçesi zenginliğiyle dikkati çekmektedir. Hakas Türkçesinde kahverenginin çeşitli tonlarını da bulmak mümkündür. Örneğin huba açık kahverengi, hara küre koyu kahverengi demektir.
*Kahverengi, kestane dorusu, kestane rengi karşılığında kullanılan hm r sözcüğünün Yeni Uygurcada koyu kahverengi karşılığı olarak ko ur, Özbek Türkçesinde ku gur, Kazak Türkçesinde ko ır, Tatar Türkçesinde kongırm, Başkurt Türkçesinde yanık renk, kahverengi, kumral karşılığı olarak ku ır, Türkmen Türkçesinde açık kahverengi karşılığı olarak ho or’dur. H m r somutlaştırması ise Hakas Türkçesindeki hoor ve Yakut
Türkçesindeki ho or ile ilişkilendirilebilir.
Kahve bir renge ismini veriyor.
Kahvenin Türkler kahve ile buluşmadan önceki ismi yitip gidiyor.
Peki Türkler Kahverengiye ne derlerdi?
kırmızı + yeşil veya turuncu + mavi veya sarı + mor birleşimi ile elde edilen bir renk kahve
Renk adları yönünden Türkçe son derece zengin bir dildir.
Örneğin renk bildiren sıfatlar Hint-Avrupa dillerine göre daha zengindir ve Türkçede renk tonları büyük bir çeşitlilik gösterir.
“Bir başka deyişle Türk’ün dünyası başka uluslarınkinden çok daha renklidir.
Türkler renk adlandırmalarında genellikle doğaya bağlı somut bir anlatıma yönelmiş, bu amaçla doğadaki çeşitli nesnelerden yararlanmışlardır
Renk tonlarındaki çeşitlilik ve canlı anlatım bunun açık bir örneğidir.
Türkçenin doğadaki nesnelerden yola çıkarak benzetme ve somutlaştırma yoluna başvurması söz varlığının önemli bir kısmının doğa ve dış dünyayla ilişkili olmasına neden olmuştur.
Türkçenin doğadan hareketle somutlaştırmaya dayalı bir anlatıma yönelmesinde Türklerin tarih boyunca doğayla iç içe yaşamalarının, tarım ve hayvancılıkla uğraşmalarının; maddi kültürle ilgili olarak çevreye ilişkin
bitki örtüsü, hayvanlar, yiyecekler vb. nesnelerin de önemli bir payı bulunmaktadır
Osmanlıda "Fındıki" diye adlandırılmıştır Kahverengi.
1400'lü yıllarda Türklerin kahveyle tanışması sonrasında zaman içinde kahve bu renge adını vermiştir. Japonlar aynı renge, çay rengi anlamında "chairo" (Cha:çay, İro:renk) derlermiş,
İngilizcede de adını fındıktan (hazel) almıştır.
Günümüzde "alageyik, alabalık" örneklerinde gördüğümüz ve "rengarenk" anlamındaki "ala" sözcüğü Türkçede kahverengi anlamında kullanılmıştır.
"Ela"nın kaynağı da bu sözcüktür.
Eski Türkçede kahverengi anlamında kullanılan sözcük ise "KONUR" (KONGUR)dur.
Bu sözcüğün anlamı kaynaklarda "yanık al, yağızımsı al" diye verilmektedir.
Açık kahverengi saçlar için kullandığımız "kumral" da bu sözcükle "al"ın bileşiminden (KONUR+ALkonural) "kumral" olmuştur.
Türkçe boz sözcüğünün bir anlamı da kahverengidir. Boz ayı, kahverengi ayı anlamındadır.
Türkiye Türkçesi: kahverengi.
Azerbaycan Türkçesi: gehveyi/kahverengi.
Gagavuz Türkçesi: kafe/kofe (kahverengi), kızgıld/mor (kahverengi).
Özbek Türkçesi: kahvarang/kahvereng/kofe (kahverengi).
Yeni Uygur Türkçesi: bé ir/be÷ir re (kahverengi), kehva re (kahverengi).
Tatar Türkçesi: kofi tösli/kongırt (kahverengi), kören (kahverengi), kongırt/kongırt töstege (kahverengi).
Baúkurt Türkçesi: horo/kafe töslö (kahverengi), kören tös (kavurulmuş kahve renkli, yanık renk, kahverengi).
Kırgız Türkçesi: kofe tüs/kara kürö /kürö ö /tüs (kahverengi).
Kazak Türkçesi: alabarkın/kalampir tüs/ko ır (kahverengi).
Nogay Türkçesi: kofe/kuba/mor/morgılt (kahverengi).
Kumuk ve Balkar Türkçesi: boyamıú/kula (kahverengi), nefti tüs (kahverengi).
Karaçay-Malkar Türkçesi: mor bet (kahverengi).
Karayim Türkçesi: dzeren/kofeinıy (kahverengi).
Yakut Türkçesi:ho or (kahverengi),kubulan/kuba÷ay/kukalan/kupalan (kahverengi), kofe(kahverengi).
Tuva Türkçesi: hüre (kahverengi).
Hakas Türkçesi: hoor/küre /küre ö (kahverengi).
Altay Türkçesi: küre ö (kahverengi).
Çuvaú Türkçesi: h m r/h m r (kahverengi)
konur, küren, yağız, esmer, kumral ve kahverengi gibi isimler almış.
*yeni uygurca da kahverengiye kestane rengi deniyor.
*Kahverengi Gagavuzcada birden fazla sözcükle; kızgıld, kofe ve mor ile karşılanmıştır. Kofe ise İngilizce coffee’nin Rusçalaşmış şeklidir
*Özbek Türkçesinde kahverengi ve kestane rengi cigerreng ile karşılanmaktadır.renk ciğer ile ifade edilmiştir.
*Kestane rengini ve tonlarını karşılamak için Tatar Türkçesinde ciren, kaútan, koba kızıl, koba, kofi tösli,
kongırt, kören, kuçkıl gibi birden fazla sözcüğün kullanıldığı görülür
Tatar Türkçesinde ciren kestane rengi, ciren kızıl kestane kırmızısı, cirensu ise kestane rengine çalar renk manasına gelir. Ciren Kazan Tatar Türkçesinde kırmızı at ve tilki sözcüklerini de karşılar
*Kongort’un Başkurt Türkçesinde kongort kızıl; koyu kızıl ve kongort harı: açık sarı olmak üzere iki tonu daha mevcuttur. Başkurt Türkçesinde kören renginin de değişik tonlarını bulmak mümkündür. Örneğin: Akhıl
kören (bej rengi, saz rengi), harı kören (sarı kahverengi), kara kören (koyu kahverengi), seye kören (koyu vişne rengi) gibi
*Nogay Türkçesinde kahve rengi karşılığı olarak kofe, konur, mor, morgılt sözcükleri kullanılır.
*Kahverengi karşılığı olarak kumuk ve balkarcada Türkçe boyamıú sözcüğünün kullanılması dikkat çekicidir. Yine kahverengi karşılığı olarak kullanılan kula ile koyu kestane rengi karşılığı kullanılan kongur ve alev
kırmızısını karşılayan ciyren daha çok hayvan donu olarak karşımıza çıkmaktadır
*Nogay, Kumuk ve Balkar Türkçelerinden sonra kahverengini karşılayan mor sözcüğü Karaçay-Malkar Türkçesinde de karşımıza çıkar
*Hakas Türkçesinde kahverengi karşılığı kullanılan hoor, Saha Türkçesinde ho or’a dönüşmüştür
Açık doru, konur manasına gelen hoor, küren ve ker aynı zamanda birer at donudur. At donları yönünden Hakas Türkçesi zenginliğiyle dikkati çekmektedir. Hakas Türkçesinde kahverenginin çeşitli tonlarını da bulmak mümkündür. Örneğin huba açık kahverengi, hara küre koyu kahverengi demektir.
*Kahverengi, kestane dorusu, kestane rengi karşılığında kullanılan hm r sözcüğünün Yeni Uygurcada koyu kahverengi karşılığı olarak ko ur, Özbek Türkçesinde ku gur, Kazak Türkçesinde ko ır, Tatar Türkçesinde kongırm, Başkurt Türkçesinde yanık renk, kahverengi, kumral karşılığı olarak ku ır, Türkmen Türkçesinde açık kahverengi karşılığı olarak ho or’dur. H m r somutlaştırması ise Hakas Türkçesindeki hoor ve Yakut
Türkçesindeki ho or ile ilişkilendirilebilir.
30 Nisan 2013 Salı
SAFRANLI KAKULELİ KAHVE
3 cups water 3 su bardağı su
2 tablespoons of lightly roasted ground Arabic coffee Hafifçe kavrulmuş toz kahve 2 yemek kaşığı
2-3 tablespoons ground cardamom 2-3 yemek kaşığı öğütülmüş kakule
1/4 teaspoon saffron 1/4 çay kaşığı safran
bring to a boil the water in a pot kaptaki suyu kaynama derecesine getirin
add the coffee to the water and boil over low heat for 15-25 minutes kahveyi ekleyin suya ve 15-25 dakika kısık ateşte kaynatın
remove from the heat and let rest for 5 minutes to allow the coffee to settle ateşten alın ve kahvenin oturması için 5 dakika dinlendirin
put the cardamom in a coffee pot, strain the coffee into it and add the saffron cezve içine kakule koyun, ve sonra kahveye safran ekleyin
place the pot over the heat, bring back to boil once and serve ateşte pot yerleştirin, bir kez kaynatın geri getirmek ve servis yapın
KAHVE TELVESİNİ ÇÖKTÜRME TEKNİĞİ
Yıllar öncesiydi. Bir işim için Kütahya’nın Emet ilçesindeydim. Sabah
saatleriydi. O zamanlarda, -bilmem hala öyle midir- parke taşlı yolları
vardı bu ilçenin. Yürürken ayakkabım takıldı kaldı bu taşlar arasına.
Topuğu kırılmıştı ayakkabımın. Sordum soruşturdum, bir ara sokakta bir
ayakkabı tamircisini buldum.
Yaşlı bir adamdı. Yabancı olduğumu anladı, ayağıma bir terlik uzattı, aldı ayakkabımı.
İşine başlamadan önce kahve söyledi ikimize de.
Sabah kahvesini birlikte içecektik.
Kahveler geldi.
Yaşlı tamirci, kahvenin yanında gelen suyu içmedi, bir kaç damlasını kahvenin içine döktü.
Sorduğumda, kahvenin böyle içildiğini, bunun kahvenin telvesini dibine çöktürdüğünü söyledi bana.
Aslında ilginç şeyler öğrenmiştim bu sabah bu küçük ilçede.
İlkin eskilerin kahveyi nasıl içtiğini mesela. Ama öğrendiğim daha önemli şeyler de vardı.
O yaşlı tamirci, küçük bir ayakkabı tamir ücreti aldı benden ama ona yaklaşık bir kahve ısmarladı. Bilmem neden? Ne garipsemiştim o an.
Bugün belki on-onbeş yıl oldu. Muhtemelen o adam bugün gerçek dünyasına göç etti çoktan. Ama bir kahvesi, hala hatırımda. Bir tatlı dili, bir küçük ikramı.
Hep çoktan aklımdaydı, onu yazmak. Yıllar daha fazla geçmeden, hatıralar binmeden bir Emet sabahında içilen kahvenin üzerine, oturdum yazdım.
Kahvenin kırk yıl hatırı olur derler ya. Elbette var. Ama onu ısmarlayan kimsenin de hatırı ve hatırası kalsın istedim. Güleryüz ve misafirperverliğin örneği diye, kapıdan giren bir yabancıyı bir müşterinin ötesinde bir dost gibi karşılayabilmenin örneği diye.
Sevgili öğrencilerim ve dostlarım,
Kapınızdan giren müşterinin insan olduğunu, onun da her şeyden önce bir sıcak karşılamayı, dürüstlüğü ve düzgünlüğü hakettiğini, kalbinde hatıralar bırakılmaya değer olabileceğini unutmayın.
Hatıralar serpin sonra etrafa. Kimi bulursanız gönüllerine. Biliyorum bazen yazan olur benim gibi... Bazen de yazılmayan. Yazılmasa da dert değil.
Derler ya, en güzeli henüz yazılmayanıdır diye.
Yaşlı bir adamdı. Yabancı olduğumu anladı, ayağıma bir terlik uzattı, aldı ayakkabımı.
İşine başlamadan önce kahve söyledi ikimize de.
Sabah kahvesini birlikte içecektik.
Kahveler geldi.
Yaşlı tamirci, kahvenin yanında gelen suyu içmedi, bir kaç damlasını kahvenin içine döktü.
Sorduğumda, kahvenin böyle içildiğini, bunun kahvenin telvesini dibine çöktürdüğünü söyledi bana.
Aslında ilginç şeyler öğrenmiştim bu sabah bu küçük ilçede.
İlkin eskilerin kahveyi nasıl içtiğini mesela. Ama öğrendiğim daha önemli şeyler de vardı.
O yaşlı tamirci, küçük bir ayakkabı tamir ücreti aldı benden ama ona yaklaşık bir kahve ısmarladı. Bilmem neden? Ne garipsemiştim o an.
Bugün belki on-onbeş yıl oldu. Muhtemelen o adam bugün gerçek dünyasına göç etti çoktan. Ama bir kahvesi, hala hatırımda. Bir tatlı dili, bir küçük ikramı.
Hep çoktan aklımdaydı, onu yazmak. Yıllar daha fazla geçmeden, hatıralar binmeden bir Emet sabahında içilen kahvenin üzerine, oturdum yazdım.
Kahvenin kırk yıl hatırı olur derler ya. Elbette var. Ama onu ısmarlayan kimsenin de hatırı ve hatırası kalsın istedim. Güleryüz ve misafirperverliğin örneği diye, kapıdan giren bir yabancıyı bir müşterinin ötesinde bir dost gibi karşılayabilmenin örneği diye.
Sevgili öğrencilerim ve dostlarım,
Kapınızdan giren müşterinin insan olduğunu, onun da her şeyden önce bir sıcak karşılamayı, dürüstlüğü ve düzgünlüğü hakettiğini, kalbinde hatıralar bırakılmaya değer olabileceğini unutmayın.
Hatıralar serpin sonra etrafa. Kimi bulursanız gönüllerine. Biliyorum bazen yazan olur benim gibi... Bazen de yazılmayan. Yazılmasa da dert değil.
Derler ya, en güzeli henüz yazılmayanıdır diye.
KAVANOZDAKİ KAHVE
Öğrencilerine hayat üzerine ders vermek
kararı ile sınıfa giren profesör, hiçbir şey söylemeden, kürsünün üstüne
büyükçe bir kavanoz koyar…
Ardından kavanozu tenis topları ile
doldurur ve öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar… Öğrenciler,
hep bir ağızdan kavanozun dolduğunu söylerler…
Bu sefer profesör içi çakıl taşı dolu
olan bir torba çıkarır ve torbanın içindeki tüm çakıl taşlarını kavanoza
döker…
Sonra çalkalayarak taşların tenis
toplarının arasındaki boşluklara yerleşmesini sağlar…
Öğrencilerine tekrar sorar;
- “Kavanoz doldu mu çocuklar?”
Öğrenciler yine “evet doldu” diye
yanıtlarlar.
***
Profesör bu defa içi kum dolu bir torba
çıkarır ve torbanın içindeki tüm kumu kavanozun içine boşaltır…
Onu çalkalar ve kumların, içi tenis topu
ve çakıl taşı dolu olan kavanoza yerleşmesini sağlar…
Bir defa daha sorar öğrencilerine;
- “Kavanoz doldu mu çocuklar?..”
Öğrenciler bir kez daha yanıtlar;
- “Evet, doldu…”
***
Bu sefer profesör bir öğrencisini
kantine gönderip iki fincan kahve almasını rica eder… Gönüllü bir
öğrenci koşarak sınıftan çıkar ve kısa bir süre sonra iki fincan kahve
ile geri döner…
Öğrencisinin elinden kahveleri alan
profesör bu defa bu kahveleri kavanozun içine döker ve çalkalar…
Sınıfa dönüp son kez sorar;
“Kavanoz doldu mu arkadaşlar?”
Öğrenciler biraz şaşkın dördüncü defa
“evet doldu” diye cevap vermek zorunda kalırlar…
Bunun üzerine profesör içi tenis topu,
çakıl taşı, kum ve kahve dolu kavanozu iki eli ile kaldırarak sınıfa
gösterir ve şöyle der; ´
- Bu kavanoz sizin hayatınızı simgeler…
Bu tenis topları hayatınızdaki önemli
şeylerdir…
Aileniz, çocuklarınız, sağlığınız
arkadaşlarınız ve sizin için önemli olan şeyler…
Diğer şeyleri kaybetseniz de, bu önemli
şeyler kalır ve hayatınızı doldurur…
Çakıl taşları ise daha az önemli olan
diğer şeyleri temsil eder…
İşiniz, eviniz, arabanız vs…
Kum ise geriye kalan ufak şeylerdir…
***
Şayet kavanoza önce kum doldurursanız
çakıl taşlarına ve özellikle de tenis toplarına yeterli yer kalmaz…
Aynı şey hayatımız için de geçerlidir…
Vaktinizi ve enerjinizi ufak tefek şeylere harcar, israf ederseniz,
önemli şeyler için vakit kalmayacaktır…
Dikkatinizi mutluluğunuz için değer
taşıyan önceliklerinize çevirin…
Çocuklarınızla oynayın…
Sağlığınıza dikkat edin…
Eşinizle yemeğe çıkın…
Evinizin ihtiyaçlarını karşılayın…
Yani öncelikle tenis toplarını kavanoza
yerleştirin…
Önceliklerinizi, sıraya dizmeyi iyi
bilin… Gerisi hep kumdur…
Tam bu esnada bir öğrenci sorar; ´
- “Peki, o iki fincan kahve neydi
hocam?” Profesör gülerek yanıtlar: ´
- “Bu soruyu bekliyordum… Hayatınız ne
kadar dolu olursa olsun, her zaman dostlarınız ve sevdiklerinizle birer
fincan kahve içecek kadar yeriniz vardır… O iki fincan dostlarınızla
keyifle içeceğiniz kahvedir!..”
NASIL OLSUN
SIZIN KAHVENİZ NASIL OLSUN…!!!
Zamanın şeyhülislamı anlamamış ne menem bir şey olduğunu; yasaklayıvermiş…
3.Murat dayanamamış yasağı kaldıracak bir fetva vermiş…
Kimi şekerlisini sevmiş, kimi sade olmazsa içilmez demiş. Ortası bulunmuş., .orta şekerli olmuş
Her sohbete ortak olmuş, en güzel günlerin şahitliğini tuzlu haliyle yapmış..
KAHVE….
Gece kadar karanlık, ,cehennem kadar sıcak ve kadın kadar tatlı içilirmiş.
Ne güzel bir içeceğimiz var ve ne mahzun..!!
Kefelerde barlarda latteler, mokkolar. Karamelli kahveler, Brezilya’lısı, Meksikalısı
Türk kahvesi getirin bana…!!
Adına şiirler yazılmış, hikâyeler kurgulanmış kahveden içmek istiyorum.
+++
Bir zamanlar, her şeyden sürekli şikâyet eden; her gün hayatının ne kadar berbat
Olduğundan yakınan bir kız vardı
Hayat, ona göre, çok kötüydü ve sürekli savaşmaktan, mücadele etmekten yorulmuştu. Bir
problemi çözer çözmez, bir yenisi çıkıyordu karşısına.
Genç kızın bu yakınmaları karşısında, mesleği aşçılık olan babası ona bir hayat dersi vermeye
niyetlendi.
Bir gün onu mutfağa götürdü. Üç ayrı cezveyi suyla doldurdu ve ateşin üzerine koydu. Cezvelerdeki
sular kaynamaya başlayınca, bir
cezveye bir patates, diğerine bir yumurta, sonuncusuna da kahve çekirdeklerini koydu. Daha sonra
kızına tek kelime etmeden, beklemeye başladı. Kızı da hiçbir şey anlamadığı bu faaliyeti seyrediyor
ve sonunda karşılaşacağı şeyi görmeyi bekliyordu. Ama o kadar sabırsızdı ki, sızlanmaya ve daha
ne kadar bekleyeceklerini sormaya başladı. Babası onun bu ısrarlı sorularına cevap vermedi. Yirmi
dakika sonra, adam, cezvelerin altındaki ateşi kapattı.
Birinci cezveden patatesi çıkardı ve bir tabağa koydu.
İkincisinden yumurtayı çıkardı, onu da bir tabağa koydu.
Daha sonra son cezvedeki kahveyi bir fincana boşalttı. Kızına dönerek sordu:
- Ne görüyorsun?
— Patates, yumurta ve kahve? Diye alaylı bir cevap verdi kızı.
Daha yakından bak bir de dedi baba, patatese dokun.
Kız denileni yaptı ve patatesin yumuşamış olduğunu söyledi. Aynı şekilde, yumurtayı da incele.
Kız, kabuğunu soyduğu yumurtanın katılaştığını gördü. En sonunda, kızının kahveden bir yudum
almasını söyledi. Söylenileni yapan kızın yüzüne, kahvenin nefis tadıyla bir gülümseme yayıldı. Ama
yine de ralph dui wi bütün bunlardan bir şey anlamamıştı:
-Bütün bunlar ne anlama geliyor baba?
Babası, patatesin de, yumurtanın da, kahve çekirdeklerinin de aynı sıkıntıyı yaşadıklarını, yani
kaynar suyun içinde kaldıklarını anlattı. Ama her biri bu sıkıntı karşısında farklı tepkiler vermişlerdi.
Patates daha önce sert, güçlü ve tavizsiz görünürken, kaynar suyun içine girince yumuşamış ve
güçten düşmüştü. Yumurta ise çok kırılgandı; dışındaki ince kabuğun içindeki sıvıyı koruyordu. Ama
kaynar suda kalınca, yumurtanın içi sertleşmiş
katılaşmıştı. Ancak, kahve çekirdekleri bambaşkaydı. Kaynar suyun içinde kalınca, kendileri
değiştiği gibi suyu da değiştirmişlerdi ve ortaya tamamen yeni bir şey çıkmıştı.
—Sen hangisisin? Diye sordu kızına. Bir sıkıntı kapını çaldığında nasıl tepki vereceksin?
Patates gibi yumuşayıp ezilecek misin?
Yumurta gibi, kalbini mi katılaştıracaksın?
Yoksa kahve çekirdekleri gibi, başına gelen her olayın duygularını olgunlaştırmasına ve hayatına
ayrı bir tat katmasına izin mi vereceksin
+++
Daha çok hikayesi var mahzun kahvemizin..
Başka hangi kahvenin kırk yıl hatırı var?
Hangi kahvenin közde pişmişi var ?
Hangi kahve muzır kızlar tarafından tuzlu haliyle ikram ediliyor damatlık delikanlılara?
Hangi kahve sarhoşları ayıltmak için kullanılıyor?
Hangi kahve anneyle içilince sevgi dolu, babayla içilince huzur dolu olabiliyor?
İtibar etmeyin mokkolara lattelere..Türk kahvesi şahane
Ne hoş bir milletiz biz.alkollü alkolsüz ne içsek üstüne hikayeler yazıyoruz..
Rakıyı hiç devreye sokmuyorum şimdi..alkolsüzle başlı yalım hele..
Bilahare şişede başka, damarda başka rakıyı da konuk ederim sayfama
Dostlukla yudumlayacağımız bir kahve molası vermeye ne dersiniz???
Arayın bir dostunuzu çağırın kahveye Eşlik etsin en güzel muhabbetlere
Sizin kahveniz nasıl olsun ???
Eşlik etsin en güzel muhabbetlere
Sizin kahveniz nasıl olsun ???
Nükhet ÖZGENÇ
KAHVE AZ
İflah
olmaz bir HBB olduğumu biliyorum. Bu nedenle akla gelen her
konuda
ukalalık etmek sanki boynumun borcuymuş gibi bir hisse
kapılıyorum.
Ama bazı konular var ki ilgi alanıma girmesine, hoşlanmama
rağmen
nedense merak edip araştırmamışım.
Bu web
sitesini oluşturmaya karar verdiğimiz zaman ne
gibi başlıklar yapacağımıza henüz karar vermemiştik,
bilmiyorduk.
Zaman içinde site kendi bağımsız kişiliğini kazandı ve bir
"keyif köşesi" olmaya doğru emin adımlara ilerlemeye başladı.
Tabii konu "keyif" olunca keyfin tamamlayıcısı kahve bir
kenara bırakılamazdı.
Oturduğumuz sitede çok sıklıkla bir araya gelip
yemek yediğimiz arkadaşlarla ilgi alanlarımızla ve
yeteneklerimizle
paralel olarak doğal bir işbölümü oluştu. Yemek planlamak,
yapmak
ve sunmak Turgut'a (Turgut
UZER), ne içileceğine karar verip sakiliğini
yapmak ve yemekte ızgara varsa mangal işleri bana ait oluverdi.
Grubumuzun vazgeçilmezi dostumuz / komşumuz / meslekdaşımız /
web ağamız
Zeki (Zeki BERK) ise fikir adamı olduğunu iddia edip eylemlere
karışmamayı
prensip edindi. Turgut'la biz parya takımı olarak kan ter içinde
çalışırken
onun bahçede bir elinde kadehi, diğerinde purosu ile dolaşması
kanımıza
dokunmaya başladı. Sonunda bizlere hediye aldığı kahve
makinalarını
en iyi onun kullanabildiğini, en iyi kahveyi ancak onun
yapabildiğini
söyleyerek Zeki'yi "kahveci güzeli" ilan ettik. Artık
yemekten sonra biz keyifle oturup içkilerimizi yudumlarken "Hadi
ağam,
yap bi kahve de keyfimiz tamamlansın" diyoruz. Oh beee..
Web sitesinde bir kahve köşesi oluşturma fikri
çıkar
çıkmaz da bu köşenin tüm haklarını "Kahveci Güzelimiz"e
devrettim. Böylesine kahve tutkunu bir arkadaşımız varken benim
kahve hakkında ileri geri konuşmam doğru olmazdı. Buradaki
"Kahve Köşesi" fikir babalığından en son virgülüne
kadar Konuk Yazarımız Zeki Berk tarafından oluşturulmuştur.
Ne kadar doğru yapmışım değil mi?
|
Habeşistan'ın dağlık bölgelerinde keçilerini
otlatan Kaldi isimli bir çoban yabani bir bitkinin
meyvalarını yiyen keçilerinin çok enerjik olduklarını hatta
geceleri
bile uyumak istemediklerini görmüş. Kaldi topladığı meyveleri
kaynatıp
suyunu içince aynı etkileri kendinde de hissetmiş. Böylece kahve
keşfedilmiş
derler.
Buradan yayılmaya başlayan
kahve ilk kez 15. yüzyılda arap yarım
adasında Yemen denen bölgede yetiştirilmeye başlamış. 16. yüzyılda
Pers, Mısır, Suriye ve Anadolu'da
da kahve bilinir ve kullanılır olmuş.
Kahve içilen yerler bu dönemde türemiş. Günümüzde "Kahve"
denen mekanlara o zaman da "qahveh" veya "khaneh" denirmiş.
Bu mekanlarda kahve içilir, sohbet edilir, müzik dinlenir, satranç
oynanır ve güncel haberler üzerine konuşulurmuş. Yabancı
ziyaretçiler
de bu kahvehanelere uğrar ve "Arap şarabı"
diye anılan bu içecekten tadarlarmış. Avrupa'dan gelen yabancılar İstanbul'da tanıştıkları bu içeceği kendi ülkelerine de taşımışlar. Başlangıçta "Acı şeytan icadı" diye Avrupa'da dışlanan kahve, zamanın Papası VII.. Clement tarafından test edilip denendikten sonra onaylanmış ve yayılmaya başlamış. 17. yüzyılda, Londra'da 300 adet kahvehanenin faaliyet göstrerdiği biliniyor. Bu dönem içinde, kahve ticareti Arap'ların tekelinde kalmış. Arap'lar önlem olarak kahve çekirdeklerini ihraç etmeden önce kaynatırlarmış. Böylece çekirdeğin tohum olarak kullanılması mümkün olamazmış. İlk kez 17. yüzyılda bir Hollanda'lı tarafından kahve tohumları Avrupa'ya kaçırılır ve o zamanlar bir Hollanda sömürgesi olan Java adasında (şimdiki Endonezya'da) yetiştirilmeye başlanır. 1714 yılında Amsterdam valisi zamanın Fransa kralı 14. Lui' ye genç bir kahve ağacı hediye eder. Bu ağaç kralın emri ile Paris'te kraliyet botanik bahçesine ekilir Bu ağaçtan alınan tohumlar 1723 yılında Fransa sömürgesi olan Karayibler'deki Martinik adasına ekilir. 50 Yıl içinde bu adada kahve ağacı sayısı 18 milyona ulaşır. Kahve tohumlarının Brezilya'ya ulaşmasının hikayesi de ilginç: Efendim, Brezilya imparatoru, subaylarından Francisco de Mello Palheta'yı kahve tohumlarından alması için Fransız Guanası'na yollar. Ancak Fransız yetkililer bu kişiye kahve tohumu vermeyi redederler. Çok yakışıklı olan Palheta valinin karısını baştan çıkarır. Palheta ülkesine dönerken sevgilisi kendisine bir buket gül verir. Kadın buketin içine adamın istediği kahve tohumlarını da yerleştirmiştir. Brezilya dizileri de buradan mı çıktı bilmiyorum ama şimdi milyarlarca dolarlık iş hacmi olan Brezilya kahve endüstrisinin başlangıcı tarihe böyle yazılmış. Zeki Berk |
Güzel kahve pişirmek isteyenlerin bilmesi gerekenler:Kahvenin pişirilmesi demek kokusunun, tadının ve renginin istenen oranda suya geçmesi demektir. Kahve ne kadar ince çekilirse suya karışması o kadar çabuk olur. Bu nedenle ince çekilmiş kahvenin kullanıldığı pişirme şekillerinde kahvenin sıcak suyla teması daha kısa tutulur. Kahve hazırlanırken kullanılacak suyun ideal sıcaklığı 95-97 derece olmalıdır. Daha soğuk suyla hazırlanan kahve tatsız ve kokusuz olur daha sıcak suda ise tercih edilmeyen tadlar ortaya çıkar ve köpük yok olur.
-Türk kahvesi hazırlarken
kısık ateşte, soğuk suyun kullanılmasının
ve kaynama noktasına gelmeden önce cezvenin bir kaç kez ocaktan
çekilmesinin
sebebi budur. Böylece kahve yeterli bir süre ideal sıcaklıktaki
suyla temas eder.
Alıştığımız Türk kahvesi için ince çekilmiş, orta kavrulmuş
kahve kullanılmalıdır.
Kahvenin suya karışmasını
kolaylaştıran bir diğer faktörde kavrulmasıdır. Fazla kavrulmuş
kahve suya daha çabuk karışır. Bu yüzden ideal tadı yakalamak için
kahvenin ne kadar kavrulmuş olduğunu, ne kalınlıkta
çekildiğini, pişirme süresini, su sıcaklığını ve kahve-su oranını
kontrol altında tutmak gerekir. Bunlardan biri değiştiğinde
kahvenin rengi, tadı ve kokusu değişir.Kahvenin Saklanması:Kahvenin tadını ve kokusunu belirleyen önemli bir faktör de tazeliğidir. Bayatlamış bir kahvede suya karışabilecek bir tad ve koku kalmaz.. Taze kahve, ağacından yeni toplanmış kahve demek değildir. Yeni çekilmiş kahve demek de değildir. Taze kahve yeni kavrulmuş kahve demektir. Yeni kavrulmuş kahvede tat ve kokular en üst düzeydedir. Kahvenin tazeliğini koruması için hava ve ışık almayan kaplarda serin bir ortamda saklanması gerekir. Buna rağmen oda sıcaklığında saklanan kahve 1-2 haftada bayatlar. Bu yüzden kahve alırken bir haftada tüketeceğinizden fazlasını almayın. Haftalık ihtiyacınızdan fazla kahveniz varsa bunu hava geçirmeyen küçük torbalarda buzlukta bir kaç ay saklayabilirsiniz. Ancak kahveyi buzluktan çıkardıktan sonra kullanmadığınız kısmını tekrar buzluğa koymayın. Yine hava-ışık almayan bir kapta oda sıcaklığında saklayın. Kahveyi evde çekme imkanınız varsa çekirdek olarak saklamak ömrünü uzatır.Zeki Berk
|
Kahvenizi
içerken ve de büyük bir keyif alırken, aslında
bu keyfi size veren birçok şeyin bir arada olduğunu göz ardı
etmemek gerekir. Kahvenin o güzel kokusunu içinize çekersiniz,
dilinizin üzerinden kahve kıvamı ile akıp giderken, tüm tadını
algılarsınız. Aslında kahveye lezzetini ya da tadını veren çok
sayıda bileşen vardır. Burada bazılarını anlatmaya çalıştım:
Tercih edilen tadlar: asiditesi canlı veya orta, acımsı (bitter), tatlı (sweet), zengin (rich) ve yumuşak (mellow), düzgün (smooth) ve kadifemsi (velvet), şarabımsı (winy), spicy (baharatlı), veya nötral olabilir. Tercih edilmeyen tadlar ise Aciditesi düz (flat) veya cansız (dull), vahşi (wild), otsu (grassy), çamurumsu (muddy), sert (harsh), ekşi (sour), ilacımsı iyotlu (Rioy) tadlı olabilir. Bunlar kahvenin cinsi, yanlış toplanması, işlenmesi, saklanması, kavrulması, veya pişirilmesi ile oluşur. Sonuçta bu bir keyif işidir. Çok belirgin kalıplara oturtmak mümkün değildir. Mesela ilacımsı iyotlu bir tadı olduğu için dünyada pek tercih edilmeyen Rioy tadlı kahve, Türkiye'de yıllardır Türk kahvesi yapmak için kullanıldığından yarattığı damak alışkanlığı sebebiyle Türkiye'de tercih edilen kahve çeşidi olmuştur. Zeki Berk |
|
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)